34,8869$% 0.03
36,8010€% 0.46
44,5909£% 0.23
3.045,17%-0,01
2.718,72%0,07
10.124,06%0,65
15 Temmuz 2021 Perşembe
Kar, kış, kıyamet: Abdülkadir Tamer'den bir öykü
Kaleminin gücüyle ayakta kalan babam: Burhan Arpad
... Ve Zonguldak
Yer altında Romanlar ve Gebenler
"Göğü kucaklayıp getirdim sana, kokla açılırsın"
İçimdeki cinayet (Altıncı Bölüm-FİNAL)
Yaş 9, ankesörlüyü geride bırakıp telsiz panasonic’e geçtiğimiz dönemler. Bilimin sanatın sporun kalbi mahallede atıyor. Ablam eğitim fakültesinden mezun olana kadar aynı odayı paylaştık. O yokken hakimiyet bendeydi. Estiriyodum odada. Peluşlara şiddet uygulayıp yastığa yorgana emirler yağdırıyorum. Gardrop beni görünce kepenk kapatıyo. Yağmalıyorum her yeri. Odanın kırsalında kalan incik boncuğun karızına kızına yanlıyorum, kitap kapaklarını kesip adidas ayakkabımın şeritlerini renklendiriyorum; soğuk kış günlerinde damsız bırakıyorum sayfacıkları.
Cinsel hayatım da fena değil. Lombak karıştırıp biçimsiz çizilmiş karikatür memelere yükseliyorum tam bir pisliğim; yaş daha 10, testosteron test aşamasında. İçkim, sigaram, bi siktir demişliğim bile yok , kaliteli sperm ediniminde hızla ilerliyorum. Hele dersler süper. Gelir gelmez önce ödevi yapıyorum sonra önlüğü çıkarıyorum. Rahatıma düşkünüm bir de anadan babadan ders yap baskısıyla yaşayamıyorum o zamanlar. Kültürün ve dolayısıyla yaşın getirdiği zorunlulukları yerine getirip aile içindeki saygınlığımı koruyorum. Hal böyle olunca kendime hayal kurma ve söz hakkı tanımış oluyorum.
Zaten konu başarısızlık ve sorumsuzluksa en başından beri kimseyi bu duruma ortak etmedim. İnsan başarıyı paylaşmalı diye düşünüyorum. Dolayısıyla aileme verdiğim güven konfor alanıma olumlu etkiler sağlıyor. Ama kesin futbolcu olurum diyorum. ”Oğlum hey gidi heeey! Futbolculuk kolay değil, torpil hep bu işler'' diye zırvalıyo hayattan erken yaşta nasibini almış akrabalar. Yahu diyorum Beckham'ın ailesi da orta halliydi, ona halası dayısı çıkıp da ''Bırak bu işleri, bu işler için içerden adamın olacak'' demiş midir? Azıcık motive edin diye hayıflanıyorum. Yağmaladığım kitaplardan Bertrand Russell geçmiş elime. Bi kaç sayfa okuyup; ben modern köleliğe karşıyım, keyif aldığım işi yapıcam deyip aylaklığımı övüp söyleniyorum.
E tabii içimden söyleniyorum; ataerkil bi soydan geliyoruz sonuçta. Çocuğa düşünce özgürlüğü verilmiş ama demokrasiyle yönetilen aileler arasında çok gerideyiz. Hal böyle olunca ses çıkaramıyorum. Ama liderimizi seviyoruz tabi. Üvey baba gelse daha mı iyi olacak bi de. Hepsi aynı değil mi? Ayrıca çocukken ciddiye alınmak imkansızdır. Tatlı değilsen kimse seninle iletişime geçmek istemez.
Akşam İngiltere-Türkiye maçı var. Büyük heyecanlıyım, bir tarafta moda ve freekick iconu karizma tanrısı Beckhamus; bir tarafta karış karış şehidimin kanıyla sulanmış canım vatanım Türkiyem. Annesiyle nişanlısı arasında kalan adam gibiyim. 9 yaşındayken tarihte kanla, toprakla ödenen bedellerin ciddiyetine varamıyo insan ama haliyle gerginim tabii. Biraz sakinleşmek için açıyorum bilgisayarı. Açıyorum Fifa'yı alıyorum Türkiyemi; karşıma da İngiltere. Kıyamıyorum bilerek kaptırıyorum topu Beckham’a. Bi yandan Micheal Owen'a sövüp bi yandan tüpçü motoru gibi genizden bağıran bilgisayar kasasını tekmeliyorum, cd-rom dışarı çıkıp bana yaptığımın yanlış olduğunu hatırlatıp tekrar kendi rızasıyla içeri girerken annem “Vallahi babana söylerim bilgisayar falan oynayamazsın bi daha doğru oyna şunu” tarzı tehditlerle dalıyo içeri. '"Akşam dayınlar gelecek, çık sen dışarı, temizlik yapacam ben'' demesiyle çektim fişini bilgisayarın. Yanarsa yansın anakart, ben zaten yanmışım diyorum; mausun çamurlu topu da önüme düşünce depreşti futbol aşkı.
Giydim Manchester Beckham formamı, aldım topumu indim kum sahaya. Zamanında belediyenin kamyonu geçerken babam sağolsun rica minnet döktürmüş kumun bi kısmını araziye. Mahallenin çocuğu yolda oynarken kazaya kurban gitmesin diye... Babamın mahalleyi taş devrinden çıkartıp çağ atlatan bu hareketi her gün kumlu çorap yıkayan annelerin büyük isyanı karşısında duruşunu korumuş, yıllarca bir çok festivale ve mahalle olimpiyatlarına ev sahipliği yapmıştı. İndim malum sahaya akşam için antrenman yapıyorum. Boş kaleye şut çekiyorum, akabinde müteahhiti yurt dışına kaçtığı iddaa edilen inşaatın yanındaki kurbağalı suya kaçan topumu almaya gidiyorum. Ona rağmen vurmaya devam ediyorum. İnsan sadece çocukken ve açken sonunu düşünmeden adımlar atar. Bi de spikerim... Zidane vurdu az farkla dışarı. Ronaldo vurdu dışarı... Beckham harika vurdu (tabii ki) goooool!!!
Maç saati geldi. Dayı, yenge, kuzenler, anne baba derken vatan millet ateşi gözlerimizden çıkıp 52 ekran tüplü Grundig'de patlıyo. Yanıyo misafir odası. Herkes biliyo Beckham’a sülalemi satacağımı. Harçlık biriktirip gazete kuponuyla belgeselini almışım. Beş tane formasını almışım. “David Robert Joseph Beckham tam adı bu arada” gibi gereksiz bilgilerle kim daha hayran tartışmalarını ezici üstünlükle kazanıyorum beden derslerinde. Ulan diyorum tamam Türkiyem kazansın ama Beckham da bi freekick yapıştırsın be. Hak etmiyo muyum bu kadarını? Ama biz yenelim tabii. Hepimiz mutlu olalım işte abi ne var aküuğ. Büründüm spiker sessizliğine tekli koltuk yanı zigondan çay içiyorum. ”Anne süt yok mu bi ingiliz çayı içeydik ya” derken dayım ters ters bakıyo, bi tane kapatasım geliyo ağzına, kapatamıyorum tadımız kaçar diye.
Maç tüm hızıyla devam ediyor; gol atarsak annem mutfaktan meyveleri getirecek. Derken... Evet olan oldu. Penaltı... Hem de onlar kullanıyo. Onlar derken İngiltere’den bahsediyorum. Seviyoruz dediysek o kadar da değil, benim olayım başka. Beckham topun başında. Dayım yandan beni kesiyo, olası bi sevinç belirtisi görürse yeğenlikten reddedecek. İşe bak... Beckham hâlâ topun başında. Her zamanki gibi poz kesiyor. Şöyle bi bakıyo.. akan karizma buharlaşarak solunum yollarından U yapıp tekrar Beckham'da kalıyo. O kadar terlemeye rağmen karizmadan bi şey kaybetmiyo herif. Hakem düdüğü ağzına götürürken;aynı anda benim de bi pot kırmamak için elim ağzıma gitti, dayım olumlu olumsuz her sonuca hazırlanarak uzay istasyonuna gönderilen füze kalkışı gibi yavaştan ateşlenip bi an da fırlamak üzere götünü usulca koltuktan ayırdı. Babam belki bi anlık sinirle kırarım masraf çıkmasın diye kumandayı elinden bıraktı, annem ters bi şeylerin olacağını anlayıp boşları toplayıp mutfağa yöneldi. Bütün fizik eylemleri gerçekleşirken büyük patlama çoktan başlamıştı ama kimse farkında değildi (şu anda olduğu gibi:). Bütün bu olaylar yaşandığı sırada Beckham topa doğru sadece bir adım atmıştı. Aynı hızla bir adım daha... Mükemmel sağ ayağıylaaa... Vuramadı......kaydı... Kaydı evet. Kaydı düştü. Hem de öyle bi kaydı ki; az önce U yapıp dönen karizma o an terketti yurdu, kaldıramadı bu milliyetçi baskıyı. Tam düşerken ayağının en alakasız kısmıyla uzandı topa.
Rezalet bi şut..
Dayımın başarılı bi ateşlemeyle yükselen götünün koltuğa yaptığı başarılı iniş köşe koltuk üssünde alkışlarla kutlandı. Çığlık çığlığa, evde bayram havası, şoktayım, kulaklarımda savaş çınlaması, gözlerim hâlâ ekranda; idolümün bitmek bilmeyen ağır çekim görüntüsünde takılı kaldı.
Derken annem meyveleri getirdi. O sinirle “Bu saatte meyve mi yenir ulan! Kaç yaşında insanlarsınız be! Kesin artık şu şekeri” diye yükselirken kaptım tabaktan bi elma; hışımla çıkıp odama kaçtım. Asi ablam çoktan gelmiş yaydığı iğrenç satanik enerjiyle ters ters bakıyo. ”Ne oldu abla kaçan penaltıya mı üzüldün?” dedim. Cevap vermedi. Eşyalara baktım. Bi şey olmuştu kesin. Aralarında bi köstebek vardı. Biri odada estirdiğim terörden bahsedip ötmüştü ablama. Satılmıştım. Beckham bile yüzüstü bıraktı eşyalara mı güvenicem amk diye düşündüm o an. Ulan Beckham'sa Beckham be! Babam hep derdi “Oğlum üzülme, yenilse de parayı Beckham götürüyo” diye. Elma da kumlu çıktı zaten. E aşinayız kum sahaya. Ne yapayım; hayat buysa kendi şutumu kendim çekerim. Yükselttim elmayı sağ ayağımın önüne... Bi de spikerim...
Cihan vurduuuuu...
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.