34,7570$% 0.05
36,4730€% -0.21
44,0956£% 0.14
2.959,93%0,32
2.647,87%0,23
9.919,33%0,94
Gerçek adı Adil Nuri Erkoç’tur. 19 Kasım 1927 tarihinde İstanbul’da doğdu. Orta öğreniminden sonra bir süre Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümüne devam etti. Akademideyken Cezmi Ar’ın çizgi film çalışmalarına katıldı. Ekonomik nedenlerden dolayı Akademi’den mezun olamadı.
İlk karikatürü 1942’de Akbaba’da yayınlandı. Bunu Memleket adlı gazete ve diğerleri takip etti. Sedat Simavi’nin çıkardığı Karikatür adlı mizah dergisinde kendisi gibi genç çizerlerden Nuri Sardan’ın çizgileri ile birlikte çizgi ve mizah anlayışıyla okurların dikkatini çekti. Daha sonraki yıllarda çizerliğine gazete ve dergilerde devam etti. Gerek tek parti döneminde gerekse de çok partili dönemde çıkan tüm muhalif mizah dergilerinde onun çizgilerine rastlamak mümkündür. Medet Siyasi Gazete, Bülent Ecevit’in Gıcık Dergisi, Vatan, İkdam, Ankara Ulus, Ege Ekspres, Yeni Asır, Demokrat İzmir Gazetelerinin yanı sıra Dolmuş, Devrim Dergisi, Yön Dergisi, Ant, Akbaba, Şaka, Gırgır ve Halit Refik Karay’ın çıkardığı Aydede gibi daha birçok yayına imzasını bulunmaktadır. Karikatürleri yurt dışındaki yayınlarda da yer aldı. 1969’de Yugoslavya’nın Skopje (Üsküp) şehrinde yapılan uluslararası karikatür yarışmasında jüri özel ödülü, 1979’de Bulgaristan Gülme Şenliği Karikatür Yarışmasında “Başarı Ödülü” aldı. Londra’da açtığı kişisel karikatür sergisi büyük ilgi ile karşılandı. 1970’li yıllarda İstanbul’dan ayrılarak İzmir’e yerleşen Eflatun Nuri, İzmirli genç çizerlerin yetişmesine katkıda bulundu. Emekli olduktan sonra İstanbul’a döndü. Gırgır, Fırt dergileriyle çizerliğini sürdürdü. Leman, Öküz, Yeni Harman, Kaçak Yayın dergileriyle yazarlığa geçti. 2005 yılında “Benim Adım Eflatun” adlı anı kitabı yayınlandı. Bu kitabın ikincisini hazırlayıp, bir yandan da hikâye kitapları resimlerken, 3 Mayıs 2008 tarihinde İstanbul’daki evinde vefat etti. İlk evliğinden Sema adlı bir kızı olan Erkoç, sarı basın kartı sahibi ve Karikatürcüler Derneği üyesiydi.
ÇİZGİNİN ÖTESİNDE BİR ÇİZGİ ADAMI: EFLATUN NURİ
Eflatun Nuri 1940’ların henüz başlarında ilk kez Akbaba dergisinde çizgileriyle görünse de onun dehasının ve yeteneğinin işaretleri 1950’lerin ortalarında Tef dergisi ile ortaya çıkar. O yıllarda tüm dünyayı kasıp kavuran Steinberg ekolünün çizgi ve esprileriyle ülkemizde en iyi temsilcisi oldu. Zamanla bu ekolün dilini bizdenleştirdi, kendi ekolünü oluşturdu. Demokrat Parti’nin gerici ve yobaz çevrelerle flört etmeye başladığı dönemlerde, “Hacı Baba ve Dört Karısı” serisiyle irticanın karşısına dikildi. Omurgasız politikacıları, vurguncu esnaf takımını cesur kalemiyle teşhir etti.
İlginç kişiliği, önceden kestirilemez davranışlarıyla öne çıktı. Tüm aldırmazlıklarına, boşvermişliklerine karşın her zaman karikatür sanatının en büyükleri arasında kaldı. Birçok arkadaşı onun sahip olduğu yeteneği anlatırken, mevcut Eflatun Nuri’nin, olması gereken Eflatun Nuri’nin yarısına bile ulaşamadığından bahsederler. Haklıdırlar da… Onlarca yayında çizgileri yayınlanan, forma girdiği anda oldukça üretken bir performans gösteren, yazısız karikatürün en iyi örneklerini ortaya koyan, birçok genci karikatür sanatına kazandıran Eflatun Nuri’den bugün bize onlarca albüm kalmalıydı. Ama o bunları önemsemedi. Balık tutmak, doğadan mantar toplamak ona daha eğlenceli geldi. Arkadaşlarının da belirttiği gibi şaka, gırgır, muziplik onun yaşamının her zaman başat unsuru oldu. Çizgi ötesi yaşamı her zaman çizgilerinin önüne geçti.
Keşke karikatür sanatı adına bu dehadan daha fazla yararlanabilseydik!
TURHAN SELÇUK ANLATIYOR
Haberi duyunca çok üzüldüm. Biz Eflatun’la Dolmuş adlı mizah dergisinde yıllarca beraber çalıştık. Eflatun kendine özgü özelikleri olan Türk karikatürünün en önde gelen çizerlerinden biriydi. Yerinin doldurulabileceğini sanmıyorum.
FERİT ÖNGÖREN ANLATIYOR
Seksen bir yıllık ömründe, Boşboğaz’dan Leman’a girmediği mizah dergisi kalmaz desek yeridir. Ayrıca çizgileri yurt dışında da ilgi görür. Onun Fransız karikatürist Dubout’a benzetilmesi, Eflatun’a yapılabilecek en büyük haksızlık olur. Yugoslavya Skopje’de yapılan yarışmada ödül alır. İngiltere kraliçesinin taç giyme törenine davet edilir. Bu arada Londra’da çizgilerini sergiler. Eflatun karikatür çizmekle kalmaz, çeşitli dergilerinde mizah yazılarıyla da ilgi toplar. Küçük plastik malzemeler yapar. Saksıda kavak ağacı bile yetiştirir. O, kibarlığın profesörüdür.
BEDRİ KORAMAN ANLATIYOR
O kadar güzel masallar anlatıyordu ki inanasınız gelmese bile zevkle dinlerdiniz. Anlatır güldürür, kendisi de inanır anlattıklarına bizim kadar, eminim. Yalanı sanat hailine getiren, hayâl ve gerçeği bu kadar güzel harmanlayan bu adam keşke yazar olsaydı da hikâyeler, romanlar yazsaydı diye bir düşünce ancak anılarını okurken aklıma geldi.
Büyük kültür ortamlarından beslenme olanağı bulamayan, üstün yetenekli insanların sadece iç alemleri ve öz cevherlerinin itisiyle kurabilecekleri o masalsı dünyada etrafına hep neşe dağıtarak yaşadı. Biz dostları onu halinden şikâyet ederken hiç görmedik. Ondan şikâyet eden kimseyi de…
İBRAHİM ERSARAÇ ANLATIYOR
Hayatında çok zikzaklı çizgiler ve dönemeçler yer aldı. Karabatak gibi bir dalar, nereden çıkacağı hiç bilinmez. Sigara almaya çıktığı bir molada bir bakarsınız geri dönememiş, taa İzmir’den sesi geliyor. Orada Yeni Asır Gazetesi’nin mizah eklerini hazırlayarak karikatür sevgisini etrafa yayıyor ve birçok genci bu sanata çekerek geliştiriyor. Maceracı bir karaktere sahip!
Tef mizah dergisini tek başına dolduracak kadar çizgi dizileri ile parlak dönemini yaşamıştı. Ardından Dolmuş dergisinde her sayı hoşumuza giden konuları tatlı üslubu ile oluşturmuştu.
SEMİH BALCIOĞLU ANLATIYOR
Kendi kuşağının içinde değişik bir yeri vardır Eflatun’un. 1950’lerdeki üreticiliğini sürdürebilseydi sanıyorum ünü bugün Avrupa’ya dalga dalga yayılmıştı. Ama Eflatun bu, nerede ne yapacağını ne kendi bilir ne de bir başkası. Tef mizah dergisinde yaptıklarını belki kendi unutmuştur, ama ben hâlâ unutmuş değilim. Ama savrukluğu ona birçok şeyi kaybettirdi. Altmış yılı aşkın meslek yaşamında bugün hala bir tek kitabı yok. Olamaz mıydı? Elbette olurdu. Hem de kaç tane… Tanrının ona verdiği böylesi bir yetenek ancak Eflatun sayesinde çarçur olabilir. Dünyada hiçbir işi ciddiye almaz. İşi gücü muzurluk ve gırgırdır.
BEHİÇ AK ANLATIYOR
Eflatun, en zayıf, en yoksunlukla dolu yönlerini mizahın tepsisi içinde sergilemekten zevk alır. Zayıflıklarıyla gurur duyar. Onu Eflatun yapan onlardır. Çizgisinin mizah ve duyguyu birleştiren karışımı onu güçlü kılacaktır nasılsa. Bu tavır, başarı peşinde koşan, nisbetçi insanların savunma mekanizmasını çökertir. En aşağı tabakadan bakarak ince ince dalga geçmenin keyfiyle doludur hep. Burnu büyük, cebi dolu, başarı düşkünü tepeden bakanların Aşil topuğuna ok atıp durur.
Eflatun'un mizah dolu evreni, yetenekle, beceri ve başarının ve zenginliğin değil, yetenekle, yoksulluğun ve beceriksizliğin karışımından oluşur. Onun hikayelerine, çizgilerine ya da kendisine takılan hiç kimse güç kazanamaz. Güç kaybeder. Oturacağı sandalyeyi kimin alıp nereye koyduğunu bir türlü bulamaz. Eflatun almıştır onu.
Şaşkın, haylaz, romantik ve yetenekli çizer, kendi çizgilerinin bile tarif edemeyeceği komikliklerle dolu bir anı bulutuyla yolculuk eder. Hikâye anlatmakla yetinmeyen bir hikayecidir o. Bir hikâye kahramanıdır. Kendi yazdığı hikayelerin kahramanı.
YAŞAR AKSOY ANLATIYOR
Her şeyden önce sırtından ter damlayan yaratıcı bir karikatür emekçisiydi, dahası bir mizah dehasıydı, alternatif tarihçiydi, yani tarihe perde arkasından bakmaya meraklıydı, eşsiz bir arşivciydi, ne arasan onda bulunurdu, zarif bir centilmen, kalender, çelebi mizaçlı ve tadına doyum olmaz derecede ketum bir denizlerarası serseri ve yer altı dünyasındaki esrarengiz çapkındı. Her limanda bir sevgilisi olan korsanlar vardır ya, işte sanki onların ruhunu taşırdı.
Ama en belirgin özelliği, bir kabile reisiydi. Çevresinde müritleşmiş "Eflatungiller" familyası olduğu halde yaşardı. Kızılderili bağlılığı içinde kendisine tapan kızlı-erkekli genç mizahçı zıpçıktıları ise, hemen hepsi Karikatür Tarihi'mizin en usta çizerleri olacaklarını müjdeliyorlardı.
İleri derecede miyoptu, son gününe kadar yazıp çizdi. Gözleri 5 cm. öteyi göremediği halde, kâğıda adeta yapışarak çizmeyi sürdürdü. Fatih'in mumyasını ilk o yazmıştı, Beyazıt'ın altındaki tünelleri o ortaya çıkardı, Agora Meyhanesi güftesini bir fırıncı çırağının yazdığını da o ileri sürdü. Şehirlerarası otobüste, sürekli görevliden şişelerce su istemiş. Bir bakmışlar, sepet şeklindeki valizinde bir kaz var. Meğerse bahçesine giren kazı "evlat" edinmiş, yanında taşıyormuş.
TAYFUR GÖÇMENOĞLU ANLATIYOR
İki tür çizgisi vardı. Birinde ince çizgiler kullanır ve detaya kapılmadan mizah mesajını açık ve net sunardı. Bunda Eflatun Nuri imzasını kullanırdı. Diğer çizgisi, harcıalem çalışmalarında görülürdü. Biraz daha kalın, detaycı, ama alabildiğine detaycı, bu detaylar arasında mutlaka bir muzurluğun yer aldığı karikatürleriyle üstat, hepimizi çok şaşırtırdı. Onu İzmir’e, İzmir basınının yine efsane isimlerinden Nihat Paykoç getirmişti. Paykoç, kendisini bir anlamda himayesine almıştı. Ele avuca sığmayan, kural tanımayan, rahat, sorunsuz yaşamayı seven Eflatun Nuri’nin freni Nihat Paykoç olurdu hep.
Zarif, az konuşan, kimseyi kırmayan, kimsenin kötülüğünü istemeyen bir kişiliğiyle hepimizin kalbinde ayrı bir yeri vardı. İzmir’deki yeni kuşak karikatürcülerin neredeyse tamamını o yetiştirdi.
HATİCE ÖZBAY YAZIYOR
Renk körü değilim ama Eflatun’um yok artık! Bu ülke önemli bir sanatçısını, karikatüristini, mizahçısını, desinatörünü; ben ise çok yakın bir dostumu kaybettim. Gözümüzü açtığımız günden itibaren tanıdığımız ve aynı süreci aynı topraklarda birlikte yaşamaktan büyük mutluluk ve onur duyduğumuz; bizi “biz” yapan “Dev insanlar” birer birer bizi terk ediyorlar. Dökülen her yaprağın yerine başka yapraklar açsa da nev-i şahsına münhasır yaprakların yerini tutan, aynı renkte bir yaprağı görebilmek neredeyse imkansız.
Aziz Nesin’in çıkardığı bir dergiye çizdiği günlerde dergi bürosunu polisler basar. Eflatun hemen masada duran boş yemek tepsisini eline alarak Aziz Nesin’e döner ve “Aziz Bey, hesabı yarın alırız!’ diyerek, polislerin arasından elini kolunu sallayarak çıkıp gider. Aziz Nesin bu olay üzerine neredeyse gülmekten ölerek masanın altına düşecek gibi olur. Hayat da Eflatun’a cömert davranır, mizahi kişiliğini geliştirmesi konusunda. Bazen uygun bir pası anında değerlendirip taşı gediğine koyar, bazen de kendisi gülünç bir durumun ortasında kalır.
Ural Levent’ten yeni bir HASBİHAL
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.