Eylül Ayı'na girerken ki “sen” ile Eylül'den çıkarken ki “sen” aynı değildi. Ekim'de ise değişen ve dönüşen “sen” olmayacak. Dokunduğun, hareketlendirdiğin, adım attığın ne varsa tedricen değişim içinde olduğunu göreceksin. Sonra ne mi olacak? Gücünü sorgulayacaksın. Etkini sorgulayacaksın. En nihayetinde, yine, kendini sorgulayacaksın ve "bütün işin gücün yaşamak olacak" Nazım’ın söylediği gibi.
Mars eşiği
Dolunay’ın hemen ardından, Mars'ın retrosunu 3 Ekim'den itibaren daha fazla hissedeceğiz. Dolunayla birlikte Ay, Mars'a doğru ilerlemeye başlayacak ve 3 Ekim'de kavuşum yaptıklarında Mars'ın ertelenmiş etkileri ortaya çıkacak. 9 Ekim’de Mars-Plüton ve ardından Jüpiter ile karesine yaklaşırken bunu daha açık göreceğiz. Kısacası Mars kapıdan baktıracakmış gibi duruyor; müsterih olmak için o sizi değil, siz onu harekete geçirin!
Kimse seni buna zorlamamışken…
Gergin, agresif, şiddet yanlısı, yıkıcı enerjiler, bitişler, finaller yerine yeni başlangıçlara ilerleyin. Geçmişle bağlantılı cesaret gerektiren konu ve durumlar gündemde olacak. Her retro geçmişe ve kaçırılmış fırsatlara baktırır. Bu kez Mars, kapıdan baktırmak istemiyor aslında. Enerjinizi pozitif ve yaratıcı, içinde yaşam olan konulara yöneltmeniz gerekiyor. “Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken” demişti ya Şair, “yaşamak, yanın ağır bastığından”. Tıpkı bunun gibi; cesaret gerektiren müspet konular gibi, bir türlü atılamayan faydalı adımlar ve gelemeyen o yeni başlangıçlar gibi…
Ailevi (toplumsal) ve geleneksel (köklü) yapılar, diplomatik ve uzlaşmacı ilişkilerde yeni adımlara davet ederken “Kapı eşiğinden bakma, geç o eşiği” diyor. Çünkü “çocuklara kalır” diye dikilmeyecek o zeytin. Böylesine sevilecek bu dünya “yaşadım” diyebilmen için…
Kendi yurtlarında bulunan iki “malefik”in, yani Satürn ile Mars'ın birbirlerini zorlamaları kare açı pozisyonları ile devam etmekte. Önceki yazımda bahsetmiştim Satürn-Mars karesinden ve Mars'ın retro hareketinden, tekrar okuyabilirsiniz. Zira ayın ikinci yarısında kesinleşecek olan Mars-Jüpiter karesi olayları, durumları ve konuları ziyadesiyle büyütecek. Şimdiden hazırlıklı olmak gerek.
Katmanlar arası muhabbet
– Benlik, görünüşte “ben bendeyim” derken, usaresinden “ben sendeyim” akıyor.
– Duygu, “hadi yaparsın” derken,
– Bilgelik, bir çatışmayla kendini gösteriyor/hatırlatıyor.
– Sevgi, lisanı yolların geçiş iznini verirken,
– Akıl, özgürlükle derinlik arasındaki o çok geniş ve bir o kadar da sıkışık aralıkta güçlenmek istemekte.
Öncülerin zamanı
Tüm bunlar olmaktayken/durmaktayken/bulunmaktayken mukadderat geriden, gizliden, bakılmayan, görülmeyen alandan fısıldamakta. Bu öyle bir fısıltı ki; “sufle vermek” desen değil. Zaten tek bir ses de değil. Farklı enstrümanların, eşzamandaki çoklu sesleri gibi. Etkisi de sesi gibi düşük kalacak bu dolunay.
Mars, Satürn, Jüpiter, Ay ve Güneş sahnedeler. Hepsi nitelik bakımından “öncü” burçlarda. Dolunay haritasının yükseleni de öyle. Dolayısıyla bu dolunay, “öncü” hareketler beklemek yahut başlatmak için ideal bir zaman. İster üzerinde beyaz bir gömlek olsun, isterse kolların bağlı… Özellikle de daha önce cesaret gösterilememiş ya da cesaretin yarım bırakıldığı alan ve konularda.
Namı büyük retro
Kendisi küçük, namı büyük Merkür efendiler ayın ortasına doğru durağan pozisyonda olacak ve ardından retro/geri harekete geçecek. Merkür mübalağa edildiği ölçüde elektronik aletleri bozmaz; Bunun lafını ettirir! Elektronik aletleri Uranüs bozar, Uranüs yapar. Bir başka ek bilgi olarak; örneğin, geçtiğimiz yakın günlerde -Mars'ın da etkisiyle- bozulan telefonlarımızı Merkür'ün retrosunda konuşuyor olacağız. Merkür'ün hakkını Merkür'e teslim ederek söylemem lazım; evet, retrosu iletişimde aksaklık getirir. Bilgi, iletişim ve ifade Merkür'ün sorumluluğunda olduğu için bu konularda gecikme, aksama, yarım veya yanlış işler getirebilir başımıza. Bu sebeple iletişim ve ifade konusunda özellikle dikkatli davranmalıyız.
Retrolar daima yarım veya geçmişten gelen işler/konular için tamamlama fırsatı getirir. Diğer gezegenlere kıyasla neden retro harekette en çok Merkür'ün kendisinden söz ettirdiğini de şimdiden söylemiş olayım. Bu bilgi de dursun kenarda.
Kolaylıkla ve güzellikle olsun!
Yaşamaya Dair
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.
…
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
“Yaşadım” diyebilmen için…
Nazım Hikmet
0 Yorum