34,9739$% 0.16
36,7420€% 0.28
44,1241£% -0.32
2.974,72%-1,04
2.647,78%-1,18
10.125,46%0,66
Günler bize aynı gibi gözükse de her ne kadar… Günler sürekli birbirine devrediyor. Mevsimler birbirine, karanlık aydınlığa, sıcak soğuğa sürekli bir devrediş halinde. Günlerde olan değişimi fark edemeden nice yazları nice kışları devrettik birbirine. Gündelik streslerimiz, işsizlik korkumuz, yalnız kalma korkumuz nedeniyle nice mutsuzlukları göze alarak bir iş, eş, ev seçtik yaşamımızı idame edecek kadar… Oysa idame ediyoruz derken bir noktada da kendimizi sürekli her gün bir parçasını idam eden ve bunu bilinçsiz bir istençle yapan insanlar olduk. Kendimizi yaşatmayı değil, öldürmeyi seçerek… Bunları fark edip de biri bize ne yaptığımıza dair fikirler sunduğunda da onu hep ötekileştirdik: filozofların, sanatçıların, guruların hep başlarda depresyon ve yalnızlıkla yüzleşme sebebi belki de budur. Dışarıda yalnız hissetmenin bir sebebi belki de hep içeride yalnız kalamamaktaydı. Sahi en son hangi kararında gerçekten kendinde kaldın? Bu soruyu dur ve bir düşün.
Şimdi bu döngüde ve düzende -tabii varsa öyle bir şey- kendimize yaşatmayı seçtiğimiz şeylere bir daha bakalım. Düzen dediğimiz şeyden başlayarak: Sence nedir bu düzen denen olgu? Birkaç sistemin düz bir zeminde birbirini takip etmesi mi? Yani sonuçta kelime düz- ile başlıyor değil mi? Doğduk ailemizin bize verdiği yönlendirmeler, okullar, öğretmenler, sistem, devlet derken domino taşı gibi bir dümdüz ilerledik sistemde değil mi?
İnsan sorumluluğu kendi üstüne almak istemeyince nasıl da düzene ayak uyduruyor değil mi? Zaten bulunduğu coğrafya hiç elverişli değil, zaten eğitim sistemi çok kötü, zaten aile yapısı yapı değil… Ne kadar da düzene uyup aynı cümlelerle şikâyet ediyoruz değil mi? Hatta bu şikayetlerde daha temellendirebilmek için kendimizi nasıl da felsefe, bilim, sosyoloji kuramlarına veriyoruz: sanki fizikte her şey belirli ilkelere dayalıymış gibi yapıyoruz -kuantum fiziği- hiç keşfedilmemiş gibi, sanki devletler sadece yön veriyor ve daha bitmemiş ancak söylenecek son söz söylenmiş diyen Hegel gibi, sanki Bergson, Emerson gibi kuramcılar yokmuş gibi. Sanki her şeyin belli cinsel dürtüleri desteklemesi her bir çıkarımın aynı sonucu doğurmasını desteklemesi gibi sanki Freud dışında başka Horney, Jung gibi kuramcılar yokmuş gibi…
Bu örnekler o kadar uzayabilir ki… Söz konusu şikayete gelince her birimiz işimize gelen yerde temellendirirken, çözüm bulmaya çalışınca yol gösterecek kimse kalmaması gibi… Artık kabul etmemiz gereken bir gerçek var ki, bile bile lades çekiyoruz. Görüyoruz, duyuyoruz, biliyoruz, hissediyoruz hem de beş duyu olarak değil iliklerimize kadar ancak eylememe geçmemek için gerekirse hareketsiz kalmanın toplumsal ve kökensel temellerini bulmak için kendimizi harap edercesine araştırmalar yapıyoruz, ancak yerimizden kalkıp da hareket adımları atacak sorumluluğu görmekten kaçınıyoruz.
Biz en başından beri kurtarıcımız olan kendimizi, kendimiz öldürdüğümüz sisteme ve düzene mahkûm hissediyoruz kendimizi. Buradaki en temel eksiği sen kendine itiraf etmekten kaçınacaksın o sebeple ben sana ufak bir pratikle söyleteyim:
Bedenini dikleştir, gözlerini kapat, nefesinle kal, tek tek sevdiğin insanları gözünün önünden geçir… Sahi… kendin… hiç… geçtin… mi… gözlerinin önünden?
Bu yüzden seni tetikledi ise bu yazı bazı duyguların çıkmasında bundan sonra kendini tanıma ve kendi düzensizliğin ile topluma yönlendirdiğin ataletin arasında kendinin ve her birimizin nasıl bir düzene ihtiyacı olduğunu fark et. Buna göre sorumluluk al. Hadi ne bekliyorsun; gittikçe seni daha çok üzen bu halden çıkmak ve her birimizi çıkartmak için?
Çünkü toplum kimseyi özgür bırakmaz!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.