35,4355$% -0.1
36,6472€% 0.2
43,4375£% -0.05
3.092,84%0,61
2.715,42%0,72
9.866,73%1,30
Asma İşletmesinde -260 katındaki hazırlık işleri (taban, lağım ve tarama) madencilik ile ilgisi bulunmayan temizlik şirketine verilmişti. Üstlenici kamu kurumu olarak TTK, taşeron firmanın malzeme, nakliyat, iş güvenliği ve havalandırma gibi ekonomik maliyeti ağır basan işlerini siyasi bir kararla yüklenmek zorunda kalacaktı. Meslek örgütleri ve sendikalar kurum içinde taşeronun olamayacağını, bunun iş güvenliği açısından tehlike yaratacağını açıkladıkları halde sesleri kamuoyunda kabul görmedi. Bunun doğruluğunu Kozlu (Asma ocağında çalışan aynı firma) ve Karadon işletmelerinde taşeron firmaların sahalarında patlayan grizu sonrası onlarca canımızı kaybederek görecektik. Biz, kurum çalışanları olarak orada yapılması gereken işlerin tamamını zaten yapıyorduk. Madenlere işçi almadıkları için işçi sayısında zorluk çekebilirdik ama boş gruplarda çalışmak isteyen gönüllü pano üretim işçileriyle bu sorunu çözebilirdik.
Bugüne değin madencilik işiyle hiç uğraşmamış bir temizlik şirketi işletmenin içine taşeron olarak girmişti. Firmanın sahibi, mecliste milliyetçi bir partinin milletvekiliydi. Nakliyat, havalandırma, malzeme, güvenlik gibi işleri kendi yapıyormuş gibi işçilerin yaptığı ilerlemeden her ay milyon paralar kazanıyordu. Kurumun topoğrafları, günü gelince taşeronun ilerlemesini alır, firmanın hak edişleri anında kurumun kasasından aktarılırdı.
Malum gazeteler de bizim kurumu ”zarar ediyorlar, kapatalım” diye yazıp çizmekten geri kalmıyorlardı. Taşeron şirket, işçilerin yaptıkları ilerlemeler üzerinden çok güzel milyon dolarlar kazanıyordu ama kazandıkları dolarlarla başka yerlerde yatırım yapıyordu. Bu yüzden bizim taşeron işçilerinin paralarını üç aydır ödenmemişti. İşçiler sendikalı olmadıkları için ücretleri oldukça düşüktü ve üç aydır o düşük ücretlerini dahi alamıyorlardı. Taşeron işçilerin arasında onları harekete geçirebilecek sendikal kökenli emekli maden işçileri vardı. Bunların öncülüğünde ocağa girilmemesi yönünde eylemleri yapıldığı halde Ankara’daki patron sağıra yatıp işçilerin sesini duymuyordu. Madenci anıtına kadar yürüyüp günlerce oturma eylemleri yapıldı. Az sayıda sendikasız işçinin katıldığı eylemin sesi Zonguldak içinde boğulup kalmıştı.
Sonunda işçiler ocağa geri dönüp işi yavaşlatma eylemine geçtiler. Taşeron firma parasının olmadığını söyleyerek işçilerin malzemelerini kısmaya başladı. Taşeronun -260 katında yarattığı kaos Asma İşletmesindeki kömür üretimi ve hazırlık işlerini de aksatmaya başlamıştı. Asma ocaklarında çalışan işçilere ait malzeme ambarları kırılarak içindeki hortum, kazma, kürek, burgu, sivriç, jakpit, lağım makinası gibi araç ve gereçler alınıyordu. Kurum işçileri ile taşeron işçilerinin bu yüzden kavga edip dövüştüklerini duyuyorduk. Sonra taşeron işçilerinin uzun süren çaresizliği ve iş üretme isteği karşısında kendiliğinden işçi dayanışması başladı. Kurumun lağımcı ve taban ekipleri köyden, mahalleden kapı komşu veya akraba olan taşeron işçilerine malzemelerini gönüllü olarak tedarik etmeye başlamışlardı. Taşeron şirketinin bütün ustaları kurumdan emekli tecrübeli yetişmiş eski ustalarımızdı. Bir keresinde elektrikli yükleyicinin pistonunu söküp taşerona ait elektrikli yükleyicinin pistonuna takılmış halde bulmuştuk. Taşeron ile ilgili birimimiz piston fiyatını taşeronun gider hanesine yazmak zorunda kalacaktı. Dolmuşlara verecek paraları olmadığı için bazı taşeron işçileri Kozlu’dan Asma’ya değin yürüme gidip geliyorlardı.
Taşeronun çalışmalarını durduracağı söylentileri ortalıkta dolaşırken, hiç beklenmedik bir zamanda işçilerin geriye dönük maaşları ödendi. Hiç de beklemedikleri bir zamanda geriye dönük paralarını toplu almanın sevinciyle çalışmaya başladılar. Kimisi milletvekilleri patronu ikna etmiş dedi; kimileri de başbakan araya girmiş diye söylentiler çıkarmıştı. Kimisi de patrona işçilerden birinin kefen yollayıp tehdit ettiğini söylüyordu. Sözde, patron kendisini tehdit eden işçiyi araştırmış ama bulamamış. Ücretlerini almak için yaptıkları birçok eylemde yanlarında olduğum için beni kendilerinden biri olarak görmüşlerdi. Şakalaşırken, amirleri hakkında olmadık sözler söylerken, herhangi bir konuda konuşurlarken benden sakınmazlardı. Ben de zaman buldukça onların çalıştıkları yerlere gider, onlarla ara sıra sohbet etmeyi severdim. Yine böyle bir günde işletme için önemli olduğunu düşündüğüm çevre lağımının durumunu merak ederek oraya doğru yöneldim. İlk zamanlardaki tertip ve düzenleri kaybolmuş, çalışma sistemi çalışanların vicdanına terk edilmişti. Yine de işçilerin elinden gelenin fazlasını yaptıklarını görünce bu duruma bir anlam veremiyordum doğrusu.
Lağımda çalışan işçilerin ışık huzmelerini görünce lağım atma işinde geç kaldıklarını düşündüm. Diğer ekipler arınlarda (maden yüzeyi) patlatma yapıp yemek faslına çoktan geçmişlerdi. Tavandan akan sular üzerimdeki meşin ceketi ıslatarak çizmemin içine giriyordu Ekibin yanına yaklaştıkça, tavan sularının gittikçe artmasından tedirgin olmuştum. Keseneci (maden amelesi), arızalı bir sahayı geçtikleri için tavan çatlaklarından akan suyun altında zoraki delik delmeye çalışıyordu. Lağım makinasının tokmağı burgu başlığını dövdükçe burgunun ucundaki elmas dönerek taşın içinde gürültüyle ilerliyordu. Makineden çıkan basınçlı hava ile nemli ortam birleşince yoğun bir su buharı kaplıyordu ortalığı. Hemen yanlarında olmama rağmen, önümde çalışan lağımcı ustasını su buharının içinde kim olduğunu seçemiyordum. Arın gerisinde demir bağların altına kalın direklerden kilit tahkimatı yapılmıştı. Kilit tahkimatının üzerine çivi ile tutturdukları muşamba, çatı görevi görerek az da olsa onları ıslanmaktan koruyordu.
Ocak içinde pervane, tulumba gibi ışıklandırılmamış gürültülü yerlerde ve nakliyat işlerinde haberleşme ocak lambaları ile yapılır. Lağımcıların yanına yaklaştığımda, arında gürültülü delik delen makine olduğu için her zamanki gibi lambam ile selam verip lağımcı yedekleriyle tokalaştım. Yedeklerin üzerinde sarıdan kömür karasına dönmüş çizmelerine değin inmiş ıslak muşamba yağmurluklar vardı. Yağmurluklar sudan koruma işlevinden çıkmış, her biri taşınmak zorunda kalınanı birer yük durumuna gelmişti. Yabancı bir lambanın yanlarına geldiğini gören keseneci, kimin geldiğini merak edip geriye doğru yönelince lamba ışıklarımız çakışıp selamlaştı. Sırılsıklam ıslaktı ve vücut ısısından dolayı baretinin altındaki ıslak saçlarından garip bir şekilde ince bir buğu çıkıyordu. İşine devam etmesi için lambamı sallayınca makinanın başına döndü. Tavana çekilen muşambanın dışına çıkarak delik delmeye devam etti. Yedeklerden biri birazdan gerçekleştirecekleri patlatma için sıkılama çamuru yapıyor; diğeri ise, gerideki su kanalının tıkanan yerlerini kürekle açmak için uğraşıyordu. Barutçu da manyeto hattına kadar döşeli manyeto kablolarını kontrol etmek için geriye doğru yönelmişti.
Delikler delinmiş malzemeler geriye çekilmişti. Delikleri üfletme ile temizlenip delik diplerine yastık çamurları yerleştirildi. Şimdi sıra delik boylarına ve yerlerine göre dinamitleri yerleştirmeye gelmişti. Lağıma kuru gelen geriye ıslak dönüyordu. Şimdi barutçunun da elbiseleri diğerleri gibi ıslaktı. Barutçu söylene söylene barutları deliklere yerleştirirken hepimiz birden işin bir ucundan tutmuştuk. Tek barutçu sandığı deliklere yetmeyeceği için ikinci barutçunun sandığı da yetişmişti. Kapsüller seri bağlandıktan sonra acele adımlarla dinamit mahallinden uzaklaştık. Lağıma kimsenin yaklaşmamasını sağlamak amacıyla yedekleri geriye nöbetçi gönderdik. Barutçunun üç kez “lağım var, lağım vaaar! “ diye bağırmasından sonra büyük bir patlamanın ardından yoğun bir gaz ve toz dumanı bize doğru gelmeye başladığında biz çoktan trafo dairesine varmıştık bile… Trafo dairesindeki elektrikli yol vericilerin üzeri sıcaktı. Islak giysileri yasak olmasına rağmen kurutmak amacıyla trafonun üzerine konulurdu. Islak elbiseler önceden getirilmiş kuru elbiselerle değiştirilip varagelden aşağıya hep birlikte inmeye başladık.
Yürürken ocak çizmelerimizin çıkardığı patırtıdan başka ses duyulmuyordu. Ansızın kesenecinin sesiyle sessizlik bozuldu.
– O kefeni Ankara’ya ben gönderdim. Kefenin içine de bir not bıraktım. “Sayın vekilim, bu kefeni size tehdit amacıyla göndermiyorum. Bu dünyada hakkımı alamazsam öte dünyada iki elim yakanızda olacak, bunu bilesiniz.” diye yazdım. İyi ki yazmışım. Şimdi olsa adresimi yazar altına imzamı bile çakarım.
4 ARALIK DÜNYA MADENCİLER GÜNÜ KUTLU OLSUN!
Fotoğraflar: Alaaddin Kara
İstanbul’da ışıklı sanat şovu başlıyor: İstanbul the Lights
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.