35,6333$% 0.17
37,0540€% -0.08
43,8392£% -0.09
3.136,36%1,21
2.737,38%1,05
9.999,55%-0,30
Pandemi kısıtlamalarının ardından halen otelli bir tatil yapmadım. Kendimi doğanın kollarına bırakmaya devam ediyorum.
Önceki hafta ailemle Saros’a gitmeye karar verdik. “Daha önce gitmediğimiz bir yeri tercih edelim” dedik. Birkaç blog ve sosyal medya araştırmasından sonra Gökçetepe Tabiat Parkı’ndaki kamp alanına gitmeye karar verdik. İnsanların otel yerine kamp alanlarına gitmeyi tercih ettiğini bildiğimden erken davranayım dedim. Cumartesi sabahı daha gün ağarmadan İstanbul’dan yola koyulduk. Dokuz yaşında kızım Zeynep Mira, eşim Özlem’e Saros’un yolunu tuttuk.
Bir gün öncesinde kamp yerini ne kadar aradıysak da telefonlara bakan olmadı. Cumartesi sabahı 7’de açtığımız telefona bir mesaj aldık. ‘Kamp kuralları için … Watsapp numarasını mesaj atınız.’ Mesajı attık, otomatik bir yanıt geldi. Israrla aramalarımızın ardından sonunda biri açtı ve saat kaçta orada olacağımızı sordu. “9’a doğru” deyince, “O zamana kadar dolar burası” cevabını aldık. Alanın 3 kilometrelik sahili var. Nasıl dolacağını aklım kesmedi bir türlü. 9.30’da Gökçetepe’ye vardık. Arabalar kapıda sıra olmuştu. Hakikaten almıyorlardı. Kendimize ıssız başka bir yerler bakındık. 3 kilometrelik sahili ormanlık alanı dışarıdan gördüğümde çadırların neredeyse tel örgülerden taştığını gördüğümde şaşırdım. Binlerce çadır vardı. Meğer cumadan herkes alana konuşlanmış.
Bir ben, bir de benim gibi sonradan gelenler kaldı dışarıda. Gökçetepe’nin birkaç kilometre ötesinde kendimizi nispeten daha ıssız ancak yine etrafımızda çadırlar olan bir yer bulduk. Navigasyonlarda aramayınız çünkü gözükmüyor. Gözünüz deniz kıyısında olsun, arabaları gördüğünüz yerlere bakın. Yolu bozuk diye yılmayın, ısrarcı olun, belki arabanın altını bir iki kez toprağa sürtebilirsiniz ancak buna değecek inanın bana!
Sonunda cennet bir mekana vardık. Etrafımıdaki çadırların çoğu da bizim gibi tabiat parkına giremeyip açıkta kalanlardı.
Ancak o kadar kalabalıkla birlikte olmaktan ve binlerce kişinin kullandığı duşu tuvaleti kullanmaktansa yeni bulduğumuz alan daha cazip geldi.
Aklımdaki en büyük soru ise bu kadar insanın nasıl çadır ve diğer kamp malzemeleri bulduğuydu. Kısa bir internet araştırması yaptım. Biz Türk toplumunu kampçılığa, outdoor’a alıştıran Decathlon’daki çadırların büyük kısmı tükenmişti. Büyük aile çadırlarını ikinci el her türlü eşyanın satıldığı Letgo’ya baktım. Normalde ikinci el çok daha uygun olması gerekirken aynen şu ifadelerin yer aldığı ilanlara rastladım: “Decathlon’da 690 TL olan çadır 850 TL. Çünkü stokta yok.” Gözlerime inanamadım. Sıfırından daha pahalı. Tam bir karaborsa…
Şu sıralara otomotiv sektöründe ne yaşanıyorsa outdoor sektöründe de o yaşanıyor. İkinci el sıfırdan pahalı çünkü sıfır ürün yok.
Bir outdoor düşkünü olarak bu duruma ağlamam mı gerekiyor, gülmem mi bilemedim.
Artık bu konuda da yeni normalimizin olması gerekiyor. Demek ki doğa tutkunu, izole tatil arayışında olanların sayısı fazla. Ancak düzenli kamp yerleri çok az. Yerel idarelerin ya da merkezi hükümetin bu konuda da yeni adımlar atması, insanları doğaya yönlendirmesi ancak bunu yaparken de gerekli altyapıyı yapması gerekiyor. Her yeri millet bahçesine çevirmeden!
En büyük sorunlarımızdan biri de çöp. Saros'da deniz pırıl pırıl, cam gibi. Dalları denize değecek çamların görüntüsü ise inanılmaz. Hava sıcak ama sürekli esen rüzgârla bunaldığınız bir an olmuyor. Deniz suyu sıcaklığı ise ideal.
Böylesi cenneti andıran bir bölgenin çöp yığınlarıyla dolu olduğunu görmek yüreğimi sızlattı. Burada kendimizden başka kızacak kimse yok aslında. Kilolarca yiyecekleri taşıyıp çöplerini ağaçların dibine, denizin kıyısına bırakmanın günahı bir başkasında olamaz.
Her bir koya çöp tenekeleri konamaz. Bu işin kuralı alıp o çöpü geri götürmek.
Kızım Mira ile birlikte deniz kıyısından topladığımız iki büyük boy poşeti tam 20 kilometre arabada taşıdık. Herkes doğada olmayı seviyor ama kimse korumuyor. Kendinden sonrasını düşünmüyor.
Saros’a kamp yapmaya gitmeden hemen önce Gelibolu’da çıkan orman yangını son dakika haberi olarak veriliyordu. Bunun da etkisiyle olacak ki tüm hafta sonu neredeyse saat başı orman ekipleri koy koy dolaşıp ateş ve mangal yakılmaması konusunda uyarılarda bulundu. Neyse ki benim yanımda kamp ocağım vardı. Ateş yakmayı zaten düşünmüyordum. Ancak mesai saatinin bitimine doğru ormancıların son devriyesinin ardından birden her yerde mangallar yanmaya başladı. Gece de pek çok çadırcının kamp ateşi koyları aydınlatıyordu. Sonradan anladım ki ormancının devriyeleri mesai saatleri içinde oluyormuş, mesai sonrası kimsenin gelip gittiği yoktu. Aklınızda bulunsun ateş ya da mangal yakmak isterseniz mesainin bitmesini bekleyin!
Benim yemek planım ise başkaydı. Yanımda zıpkınım, oltam takım taklavat tamamdı. Önce deniz kestanelerine yeltendim ancak balıklar daha cazip geldi. Bir tavalık birkaç karagöz vurdum. Bir de adının konradan kupez olduğunu öğrendiğim bir balıkla tanıştım. Hepsini kamp ocağımla pişirdim. Konaklamanın ardından akşam yemeğini de bedavaya getirdim. Daha ne olsun… İşte pandemide aradığım tatilin en güzeli!
Eros Barbaros erotik yazıyor: “Open”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.