34,3522$% 0.36
37,1097€% 0.07
44,6252£% 0.24
2.987,45%0,40
2.705,25%0,03
8.946,13%0,95
Aslında müthiş bir zekâya sahiptin ya da sana öyle geliyordu. Gündelik hayatta zekânı ortaya çıkarmana sebep olacak şeyler yaşamadığın için zekân kendini geliştiremiyor ve fakat sana oynamış olduğu oyunlarla intikamını senden bir güzel alıyordu. Zekânın seninle oynaşması; her yanından kök pörtlemiş, çiçeğine küçük gelen saksıya benzemene neden oluyordu. Bu aynı zamanda köklerin topraktan çıkıp, gövdeyle büyüme yarışında olması gibi de bir şeydi.
Birkaç aydan beri olur olmadık zamanlarında günün, birilerinin sana isminle seslendiğini duyuyor, (gaipten sesler korosu) kafanı kaldırıp sesi duyduğun tarafa baktığında ya kimseyi göremiyor ya da sesin kime ait olabileceği üzerine fikir yürütemiyordun. Bir nevi sanrıcılık oyunundaydın, rolünü bilmediğin…
Bir gece önce aniden uyandığında evde gölgeler görür gibi oldun; oradan, oraya kaçışan (nereden nereye). Tedirgin olup evi kolaçan ettin ki bu seni daha da tedirgin etti. Karartının aslını görmek istemen tamamen cahil cesaretiydi. Otomobil farlarından gelen ışığın, çeşitli nesnelere çarpıp, giriş kattaki evinin penceresinden odana düşen gölgeler olabileceğine karar verip uyudun (projeksiyon), ama lambaları açık bırakmayı da ihmal etmedin.
Öğlene doğru uyandığında, geceye ait her şey birbirine dolaşmış balıkçı ağları gibiydi aklında, çözümsüz. Böyle durumlardan kurtulmanı sağlayan, seneler önce keşfettiğin yöntem geldi aklına; kalabalığa karışmak… Öyle de yaptın. İnsanın yirmi dört saatini geçirebileceği şekilde tasarlanmış dev alışveriş merkezlerinden birine attın kendini. “Tüket” komutu verilmiş toplumun bireyi olman, tabiatıyla seni ayrıcalıklı kılmıyordu. Elinden geldiğince, sonradan pişman olmayacağın şeyleri almaya gayret ederek, alacağın her ürünün ambalajındaki tüm yazıları uzun uzadıya okuyor (bilinçli tüketici), alışveriş arabasının tıka basa doluluğu ise (bilince bak), geçirdiğin zamana dair ipuçları veriyordu.
Bir ara, vitrinlere bakarken arkanda iki kişi durduğunu hissettin (ya da sana öyle geldi). Yavaşça kafanı kaldırıp, arkandakileri aynalaşmış vitrin camından görmek istedin. Yüzleri sanki yokmuş gibi geldi veya seçemedin. Şaşkınlıkla arkana döndün. Yanında-yörende kimseleri göremedin. şaşkınlığın katlandı, apışıp kaldın.
Dayının rakı masasında söylediği, “Küçük bir delikten kocaman bebek kafalarının çıkması gibi… Hayat bazen inanması güç sürprizlerle doludur evlat. Nereden ne çıkacağı hiç belli olmaz, sen her türlü duruma hazırlıklı ol yeter.” sözü geldi aklına. Böyle bir durumda sözcüklere tutunmayı, gülümsemeyi ne çok isterdin.
Küçük bir ırmağın hırçın bir nehire karışması gibi çaresiz ve çalkantılıydı yüreğin. Bu günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yapacak olsan en güzel anlatım; susmak olmalı. Evet, evet…
Bulunduğun yeri süratle terk edip evine döndün. Aldığın öteberileri girişe bırakıp telefona sarıldın (canım benim diye), konumun ile ilgili bilgi alabileceğin “dostum” mertebesinde birilerini aradın rehberde. Kahretsin (kimi?) yoktu. Durumunu bir arkadaşa mal etmek geldi aklına, anneni aradın. O ise kendi havasındaydı.
– Yolda mısın a yavrum?
– Yolu da nerden çıkardın anne?
– Ne bileyim sesin yakından geliyor da.
– Ah be anne, hangi cihazla ölçersin bilmem ses mesafemi?
– Ne zaman geliyorsun?
– Bu aralar gelemem. Ben haber veririm gelmeden de.. Bak ne soracağım, bizim bir arkadaş…
– Vah vah…
Annenin söylediklerinin bilimsel altyapısı yoktu, ama yaşadıkların da zaten bilimle değil “ne bileyimle” ilgiliydi. Duşa girdin. “Yarın ilk işim iyi bir psikiyatr bulmak olmalı, yoksa destek almadan ben bu işin içinden çıkamam” diye düşünerek uzunca bir süre küvette kaldın. Acıkmış olmasan saatlerce daha kalabilirdin, kurulanıp çıktın. Eşofmanlarını giyinirken “Kısa süreli yanılsama yaşamış olmalıyım, kendime güzel bir masa hazırlayayım bir şeyim kalmaz” diyerek mutfağa yöneldin ki merdiven otomatına basılma sesi duydun, duraksadın.
Ardından kapı zili çaldı. Mercekten baktın, yüzlerini görmediğin aynı ikili, olanca yüzsüzlüğüyle oradaydılar. İçin için yanan, kömür lodasına döndü için. Korkuya kapıldın. Ah korku! “Neslimizin ayakta kalmasının tek sebebi, sen ne yüce bir duyguymuşsun” sözü aklına geldi, daha çok korktun, Portmantodan telaşla spor ayakkabılarını alıp panik içinde yatak odasına döndün. Eşofmanının cebine cüzdanını telefonunu koyup pencereden aşağıya bıraktın kendini.
Gelen ilk taksiyi önüne atlarcasına durdurdun. “Soru sorma. Nereye gideceğimi sonra söylerim. Devam et, çabuk ol lütfen” dedin. Gidebileceğin sığınabileceğin bir yer düşündün, yoktu. Her şeyi yüz üstü bırakıp, yeni bir başlangıç yapmanın dayanılmaz cazibesinin iticiliğini yaşamaktaydın. Çaresizliğin; hangi kaptan boşaltırsan boşalt yine de ağzını saran, kabına bulaşan yağa benziyordu.
“Havaalanına çek çabuk!” dedin. İki saat sonra uçağın kalkacağını öğrenip bilet aldın. Kalkış saatine kadar bir şeyler yedin, gazete, dergi okudun ve bir süre sonra uçaktaki yerini aldın. Pencere kenarında oturan yolcu küçücük camdan daha fazla görüntü görebilme telaşındaydı ya da sana öyle geldi. Diğer tarafındaki koltuğun yolcusu da yerini aldı. Bir süre sonra kemerlenip, havalandınız. Gelişinden haberlerinin olmaması sürprizlerine alışkın olan annene pek sürpriz olmayacaktı. Anlık hayati karar alıp uygulamaya koyman tahmin edilebilecek şeydi.
Kim bilir belki de en büyük sürprizi, sen kendine yapmaktaydın böyle davranmakla… Üzerinde ç”alabilirsiniz” notu yazan dergiye göz gezdirirken, cam kenarında oturanın sana isminle seslenişini duydun. Aylardır günlerdir aradığın sesti işittiğin. En kaçılamayacak yerde yakalanmış mıydın kendi kendini tuzağa düşürmüş müydün, neler oluyordu bilmiyordun. Bildiğin; suya düşmüş cismin halkaları gibi büyümekteydi zavallılığın, bakışlarını dergiden ayırmaya cesaret edemedin. Neler olup bittiğini öğrenmek istediğini sordun. Soru olacak bir durumun olmadığını söyledi yumuşacık kadife yüzeyli ses tonuyla. Sadece anlayabilme, kavrayabilme eksikliğiniz var hepsi bu, bizimle gelmeniz gerekiyor. Lütfen şimdi yaslanın arkanıza, kapatın gözlerinizi, aç diyene kadar da sakın açmayın. (Teslim olmak bu olmalı)
– Evet, geldik birkaç basamak var önümüzde dikkat edin.
– ……
– Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz.
– Nerdeyim, neresi burası?
– Bakın ve siz karar verin nerede olduğunuza.
– ……
Üzerinde olduğun sahne şeklindeki platformdan aşağıya bakışlarını çevirdiğin an her taraf aydınlanıverdi. O güne dek hayatından geçmiş, hayatlarından geçtiğin, tüm herkes ordaydı ve hepsi, hep birlikte, aynı nakaratı tekrar ediyorlardı.
– İyi ki öll-dün Le-vent, iyi ki öll-dün Le-vent, iyi ki öll-dün, iyi ki öll-dün, iyi ki öldün Le-venttt…
“Listen to your Heart”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.