34,2452$% 0.28
37,6376€% -0.37
45,0841£% 0
2.921,73%0,22
2.653,23%-0,08
9.109,34%2,37
İllüstratör, tasarımcı Necdet Yılmaz, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Ayasofya’nın ünlü kedisi Gli’yi çizgileriyle yaşatıyor. Tarihi mabedin emektarı Gli’nin çizimlerini sosyal medya hesaplarından paylaşan Yılmaz’ın çalışmaları büyük ilgi gördü. Biz de kendisinden bu güzel serüveni kaleme almasını rica ettik, sağolsun bizleri kırmadı ve keyifle okuyacağınız bu yazıyı kaleme aldı. “Aya Gli’yi” birbirinden güzel çizgiler eşliğinde okurlarımıza sunuyoruz.
Gli’nin ruhu şadolsun, sanat hep var olsun!
Aya Gli
Gli’yi ben de birçok kişi gibi Obama’nın Ayasofya ziyaretinde okşadığı kedi olarak fotoğraflarında gördüm. O günden sonra sosyal medyanın da ilgi ve desteğiyle dünyaca ünlenmiş, yüzbinlerce takipçisi olmuş, şehla gözlü kedi. Dünyanın her yerinden Ayasofya’ya gelen turistler zemindeki beyaz mermerlerin üzerine yatıp onunla selfie çektirmişler. Koronalı zamanlar yaşadığımız temmuz günlerinde Ayasofya’nın yeniden ibadete açılma kararı gündeme bomba gibi düşerken sanat tarihi açısından paha biçilmez mozaikleri yanında akıllara başka bir soruyu da getirdi: Müzenin 16 yıllık kedisi Gli’nin durumu ne olacak? Onun da yüzüne perde mi çekilecek yoksa Sultanahmet sokaklarında kaderine mi terkedilecek? Neyse ki kısa sürede devletin en üst makamlarından yapılan açıklamalarla Gli’nin makamı garantilendi.
İşte bu günlerde, bu satırların yazarı ve alttaki çizgilerin çizeri de uzun yıllar yaşadığı New York’taki korona salgınından son uçakla kaçıp İstanbul’a gelmiş ve bir yandan neler yapacağına karar vermeye çalışırken bir yandan da eskiz defterine Ayasofya’nın desenlerini çizerken bulmuştu kendini. Bu desenlere baş kahraman olarak kısa sürede Gli de dahil oldu, doğal olarak. Haftada dört beş kez çizim defterlerimi ve kalemlerimi yassı laptop çantama koyup eski kilise sonra cami, ardından müze ve yeniden camiye çevrilen Ayasofya’ya gitmeye başladım. Buradaki çizimlerin yanısıra Ayasofya ile ilgili internette videolar izledim, kitaplar okudum, üniversitelerin düzenlediği canlı Zoom sempozyumlarına katıldım… Daha önceki yıllarda defalarca bu mekana gelmeme rağmen Ayasofya hakkında ne kadar cahil olduğumu farkettim. Bu araştırmalar sırasında Gli dostları sayesinde çok ilginç ve nitelikli insanlarla da tanıştım: Ayasofya’nın su dolu dehlizlerine inen dalgıçlar, yeraltı tünellerini üç boyutlu olarak görüntüleyen akademisyenler, turist rehberleri, arkeologlar… Bu arada aklıma gelen Gli maceralarını siyah tükenmez kalemimle çizip Instagram’da paylaşmaya başladım. Gelen beğeni ve yorumlar beni daha da yüreklendirdi. Bu konuda bir kitap yapmaya karar verdim. Ancak Türkiye’de kitaba ilginin ne kadar az olduğunu bilsem de hayal kurup üretmenin tatmini de yetiyordu bana şimdilik.
Aylardır virüs kapma tehlikesini bile göze alarak Ayasofya’ya gitmeme rağmen Gli ile tanışamamıştım bir türlü. Bazı kişiler camiye çevrildikten sonra alıştığı eski düzeninin bozulduğunu ve kalabalıktan korktuğundan ortaya çıkmadığını söylüyordu. Derken gazetelere hasta olduğu ve özel bir odada koruma altında tutulduğuyla ilgili bir haber çıktı Instagram hesabında. Yaşı oldukça ilerlemiş Gli için çok kritik bir durumdu bu. Bir hafta sonu, müze yetkilisini tanıyan arkadaşım sayesinde Gli ile tanışmak kısmet oldu nihayet. Müze memurlarının kullandığı Sıbyan Mektebi’nin üst katındaki toplantı salonunda onun başını, yumuşacık sırtını okşadım. Defterimi çıkarıp çizimlerimi gösterdim ona. “Nasıl beğendin mi Gli?” diye sordum. Yorgun bakışlarıyla “sen daha iyisini çizersin ama devam et” dedi.” Tamam Gli” dedim. Yaşlı gözleriyle bir anı fotoğrafı çekilmesini istemedi. Kadınların hep genç ve güzel görünmek istediğini bildiğimden ısrar etmedim. Veda etmeden önce zümrüt rengi, şehla gözlerine dikkatlice bakıp hafızama yerleştirmeye çalıştım. Bu Gli’yi ilk ve son görüşümdü.
Ayasofya’ya sonraki ziyaretlerimde belki camdan bakar yine görüşürüz diye gözüm Sıbyan Mektebi’nin penceresinde oldu hep. Ona verdiğim sözü tutmak için artık dolaşamadığı evinin mermer sütunları, dev kapıları, kubbelerin pencerelerinden sızan ışık hüzmelerini onun gözüyle görmeye çalıştım. Onun yerine, her zaman yaptığı gibi minberin yanına oturup onun gibi düşünmeye çalıştım. Alttaki tünellerden gelen tıkırtıları, üst galerideki kuşların kanat seslerini onun gibi duymaya çalıştım. Ayasofya’ya sık sık gelip yerlerde eğilip, kalkıp acayip açılardan fotoğraf çekmeye çalışan bu tuhaf adamın dikkatini polis çekmiş, bir sivil beni alıp sorgu için ön bahçeye çıkardı. Kendimi güvene almak için bahçenin arka taraflarına götürme isteklerini reddettim ve müdür odasıyla muvakkithane arasındaki alanda bir sandalyeye oturup kendimi sabitledim hemen. Burada önümüzden ziyaretçiler geçtiği için ters bir uygulama yapamazlardı. Etrafımı dokuz on polis sarıp sorular sormaya başladılar. Neden onların fotoğraflarını çekiyormuşum, neden buraya bu kadar sıklıkta geliyormuşum, kimmişim, ne iş yapıyormuşum… “Ben sanatçıyım, burası ile ilgili bir projem var” dedim. “Sanatçı olduğunu ispat edebilir misin?” diye sordular. Allah’tan piyanist ya da heykeltraş değilmişim ki ispatlamam daha kolay oldu. Kartvizitimi verdim, anlayabilirseniz buradaki web sayfasında işlerime bakın dedim. Çantamdan Gli çizimlerimi çıkarıp gösterdim. Kimliğimi alıp GBT kontrolü yaptı biri. Cep telefonumdaki fotoğraflara baktılar, hiçbirinde kadraja girmemişlerdi. O kadar sinirlenmiştim ki ispat faslından sonra “dünyanın en büyük müzelerine gittim, çizimler yaptım, fotoğraflar çektim böyle bir saçmalık görmedim” diye titrek ama yüksek sesle çıkıştım. “Sanatçı olduğunuzu önceden söyleyip izin alsaydınız yardımcı olurduk” dedi biri. “Tutanak falan imzalanacak mı?” diye sordum, hayır gerek yok dediler.
Bu olaydan sonra epeyi bir süre bozulan moralim Ayasofya’ya tekrar gitmeme mani oldu. Fakat çizimlere devam ettim. Kısa bir zaman sonra da Gli’nin kaldırıldığı veteriner kliniğinde öldüğü haberi geldi.
Ayasofya’nın kubbesini taşıyan Serafim Melekleri’nden biri olarak çizdiğim Gli sosyal medyada epeyi beğeni aldı ve dünyanın birçok yerindeki hayranlarınca paylaşıldı. Fakat en çok beğenilen mozaiklerdeki ikonalardan esinlenerek çizdiğim başının üstündeki altın aziz halesiyle olan resimdi. Sanıyorum sanat eseri mozaikten müziğe, karikatüre, heykele, her formuyla duyguları ifade edebildiği ve paylaşıldığı oranda başarılı ve kalıcı oluyor. Bilmiyorum, görebilseydi Gli de beğenir miydi acaba?
Oğuz Abi’nin yanından kaçmak için fırsat kolluyordum
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.