DOLAR

34,9739$% 0.16

EURO

36,7420% 0.28

STERLİN

44,1241£% -0.32

GRAM ALTIN

2.974,72%-1,04

ONS

2.647,78%-1,18

BİST100

10.125,46%0,66

İkindi Vakti a 15:23
İstanbul AZ BULUTLU
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Sobe

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Eski şeker fabrikasının karanlık deposuna, küçük kırık camdan süzülen gün ışığı, elleri kolları sandalyeye bağlı, yüzünde yuvarlak yuvarlak kızarıklar olan Cüneyt’in vücudundaki yaraları aydınlatıyordu. Yaklaşık üç gündür burada, üç kişilik bir çete tarafından alıkoyulmuş, çetenin lideri Selim tarafından garip işkencelere maruz kalmıştı. Selim elinde kapağını iyice ısıttığı küçük plastik su şişesini ortadan bükmüş, Cüneyt’in suratına doğrultmuştu.

ad826x90

“Lan oğlum inat etme konuş. Nerde bu piç?”
“Abi Allah belamı versin bilmiyorum.”
“Demek bilmiyorsun…” dedi Selim.

Tereddüt etmeden gevşetti kapağı. Isınmış kapak, sıkışmış şişenin basıncıyla fırlayıp Cüneyt’in yüzüne yapıştı. Attığı acı dolu çığlıklar, deponun pencerelerine yuvalamış güvercinleri korkutup kaçırmıştı. Selim güvercinleri severdi. Çocukluğundan bu yana küçük evlerinin damında cins cins güvercinler beslemişti. Paçalısı, taklacısı, gerdanlıklısı… Hepsini bilirdi Selim, hepsini ayrı severdi.

“Bağırma lan! Kuşları kaçıracaksın”  

ad826x90

Cebinden çıkardığı sigarasını yaktı. Derin bir nefes çekip dumanını Cüneyt’in suratına üfledi. Bir süre sustu. Cüneyt’e baktı. Eskiden beri tanırlardı birbirlerini. Aynı mahallenin çocuklarıydılar. Dudağından çektiği sigarasını Cüneyt’e uzattı. Cüneyt derin bir nefes çekti izmariti buruşmuş sigaradan.

ad826x90

“Biliyorum” dedi Selim. O da yorulmuştu.

“Biliyorum seversin Barış’ı. O yüzden söylemek istemiyorsun yerini. Her şeyin başa dönmesi korkutuyor seni de. Ama yapacak bişey yok Cüneyt. Bu işin dönüşü yok artık.”
“Bırak artık şu adamın peşini Selim abi!” dedi Cüneyt. 

Konuşmaya gücü yoktu fakat konuşarak ikna etmekten başka şansı da yoktu.

“Kaç yaşına gelmiş adamlarız. Yıllardır intikam uğruna çürüttün kendini. Sadece kendini de değil çevrendeki herkesi… Son zamanlarda hiç aynaya baktın mı, sordun mu hiç kendine ben kimim diye? Böyle bir adam mıydın sen Selim abi?” 

ad826x90

Hiçbir şey söylemedi Selim. Uzun uzun baktı Cüneyt’in suratına. Devam etti Cüneyt.

“40 yaşına geldin abi. Akranların yuva kurdu, iş güç sahibi oldu. Sen bırak yuvayı kurmayı, askere bile gitmedin bu dava yüzünden.”

“Ben çok mu meraklısıyım bu hayatın. Ben istemiyor muyum sanıyorsun doğru düzgün bir işim olsun, akşam evde beni bekleyen güzel bir karım, güzel çocuklarım olsun… Bıktım lan her gece mekan mekan dolaşıp bu piçi aramaktan. Bıktım oğlum anlıyor musun? Ama geçti Cüneyt. Bu mevzuyu ben değil, Barış olacak o orospu çocuğu başlattı. Bunu sen de biliyorsun.”
“Büyüklük sende kalsın abi. O başlattıysa sen bitir. Harcama kendini.”
“Biz vaktinde çanağı çömleği patlattık Cüneyt. O zaman çıkacaktı efendi gibi dikilecekti karşıma.”
“Haklısın abi ama…” diyecek oldu Cüneyt, Selim müsaade etmedi.
“Sus Cüneyt. Sus daha fazla s.kmiyim o sıfatını”

Yanı başında titreyen telefonun zırıltısına aldırış etmeden uyumaya devam ediyordu Barış. Gün çoktan doğmuş, tepeye dikilmişti bile. Akşamdan kalmanın cezasını çekiyordu. İçki içmek hususunda her tövbe, yeni bir günahın kapısını açardı ardına kadar. Barış’ın o kapıdan çok kez girip çıkmışlığı vardı.

ad826x90

“Barış sabahtan beri çalıyor telefonun bir bak istersen önemli bişeydir belki…” dedi kız arkadaşı Özlem.

Gözünü açacak dermanı yoktu Barış’ın. Umursamadan uyumaya devam etti.

“Barış, Cüneyt diye biri arıyor. Yirmi altı defa aramış sabahtan beri.”
“Cüneyt mi?” 

Birden açtı gözlerini. Kalktı yatağından. Susmuştu telefon. Yatağın kenarında oturdu bir süre. İçinde hissettiği huzursuzluk, yoğun baş ağrısını çoktan s.ktir etmişti bile. Kalktı, banyoya gitti. Elini yüzünü yıkadı iyice. Aynaya baktı. Sıfatını inceledi uzun uzun. Her sabah yaptığı gibi, aptallığının pişmanlığıyla yüzleşti. Yatak odasına döndü tekrar. Özlem’e baktı. Uyumaya devam ediyordu özlem. Ne de güzel bir kadındı oysa ki. Keşke daha farklı bir hayatımız olsaydı diye düşündü. Yıllardır birliktelerdi. 

Evlenmek istiyordu Özlem. Ama bundan Barış’a bahsedemiyordu bir türlü. Yıllardır gizli bir telaşın içinde olduklarının farkındaydı. Bu bilinmeyen telaşın içerisinde bir de evlilikten bahsedip Barış’ı kaybetmekten korkuyordu. Hem böyle de mutluydu üstelik. Yanındaydı Barış’ın. Evlenince yine yanında olacaktı elbette. Sırf devlet onayı yok diye huzursuzluk yaratmanın bir anlamı yoktu. 

Telefonunu eline aldı Barış. Cevapsız çağrılara baktı. Hepsi de Cüneyt’ti. Sabah saat üçten bu yana aramıştı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Geri arayıp aramama konusunda kısa süren bir kararsızlıktan sonra aradı Cüneyt’i. Uzun uzun çaldırdı. Açan yoktu. Tam kapatmaya niyetlenmişti ki son anda açtı Cüneyt telefonu.

– Alo Barış!
– Cüneyt?
– Nerdesin sen sabahtan beri?
– Uyuyup kalmışım. Duymadım aradığını…
– Selim öğrenmiş yerini.
– Nasıl? Nerden öğrenmiş?
– Bilmiyorum. Ama bir an önce  uzaklaş buralardan.
– Tamam. Teşekkür ederim.

“Kesin bu piç söyledi” dedi Barış içinden telefonu kapattıktan sonra.

“Hayırdır Barış” diye sordu Özlem, telaşlıydı ama bunu ona belli etmek istemiyordu. Nefesini tutup kan akışını yavaşlattı. Yanında duran sigarasından yaktı tek dal, derin bir nefes çekti.

“Hadi kalk da hazırlan.”
“Nereye?”
“Bilmem. Gidelim buralardan. Bir tatile çıkalım”

Bir sigara da Özlem yaktı. O da derin bir nefes çekti sigarasından. 

“Yıllardır peşinde sürüklenmekten bıktım artık. Sen adam akıllı anlatmadan hiçbir yere gelmiyorum”

İlk defa böyle gördü Özlem’i. Yıllardır ilk defa neden kaçtığını sorguluyordu Özlem. Bugüne kadar yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun farkında olmasına rağmen hiç ses etmemişti ya, ilk defa bu kadar kararlıydı artık olanı biteni öğrenmeye. Hem hakkıydı bu onun. Belki bir daha birbirlerinin yüzünü görmeyeceklerdi ama yine de…

“Tamam” dedi Barış “Anlatıcam sana her şeyi…”

Ve anlattı olan biten her şeyi. Yirmi yıl önce oynamaya başladıkları saklambaç oyununu, yıllardır hep kısa çöpü çekip ebe oluşunu, o gün ilk defa kısayı değil de uzunu çektiğini, ilk defa sayan yerine saklanan olduğunu ve ebelenme korkusundan, yirmi yıl boyunca nasıl saklandığını anlattı durdu. Terk edileceğini ilk defa o zaman anladı ama ne olursa olsun içi artık daha rahattı. 

İstasyona geldiğinde saatine baktı. Neredeyse kalkmak üzereydi treni. Telaşla koştu, valizini yerleştirdi. Cam kenarındaki koltuğuna oturup derin bir nefes aldı. Cebinden telefonunu çıkarıp Özlem’i aradı. Kapalıydı telefonu. Garip bir mutluluk hissetti içinde. Yeni bir hayata başlayacak olmanın verdiği garip bir mutluluk…

Tren yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştı. Kafasını cama yaslayıp kulaklığını taktı kulağına. Sakin bir müzik çalıyordu kulağında. Telefonuna gelen mesajla irkildi birden. Bilmediği bir numaradan gelmişti ve kocaman harflerle “SOBE” yazıyordu mesajda. Kıpkırmızı kesildi Barış. Korkuyla sağa sola bakınmaya başladı. Tren yeterince hızlanıp istasyondan ayrılırken fark etti dışarıda kendisine el sallayan Selim’i. Nefesi kesildi o an. Yapacak hiçbir şeyi yoktu. Treni durdurmak için çok geçti artık. Bilerek yapmıştı Selim bunu. Bilerek trenin tam istasyondan çıkacağı yere dikilmiş, beklemişti. Tren hızla terk ederken şehri, Selim yıllar sonra üzerinden atabildiği yükün hafifliğiyle yürüdü, dayadı elini yıllar önce saymak için yumduğu koca çınarın gövdesine.  Haykırdı var gücüyle “Sobe ulan sobe!” diye.

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Klasik Müzik Bestekarı Stew Monsanteu’nin Sancı Dolu Üretim Süreci

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.