34,9739$% 0.16
36,7420€% 0.28
44,1241£% -0.32
2.974,72%-1,04
2.647,78%-1,18
10.125,46%0,66
Sene 1985, bilemedin 86; Ankara'da Üniversite öğrencisiyim. Divriği otobüsü Tandoğan'a yakın eski gara sabah 05.00 sıralarında vardı, Abidinpaşa'ya gitmem gerek, belediye otobüsleri 06.00'da çalışmaya başladığı için beklemek yerine yolun bir kısmını yürümeye karar verdim.
Elimde dandik bir valiz, otogardan Tandoğan, Maltepe, Kızılay yönüne doğru döndüm, yürümeye başladım. Buralarda o dönem düğün salonları, gazinolar, pavyonlar vardı. Hepsinin müşterisi gitmiş, ışıklar sönmüş, kapılar kapanmış. Yollarda bir başımayım.
Sabah beş civarı ortalıkta selam verecek bir tek insan evladı yok. Garip, derin bir sessizlik ve Ankara'nın sabah ayazı var. Otogardan Maltepe'ye kadar kimseyle karşılaşmadan, sokak köpeği, börtü böcek dahi görmeden elimdeki dandik valizimle salına salına yürüdüm.
Maltepe civarı, köşede, yukardaki camiye dönen yolun köşesindeyim, uzaktan korna sesleri duymaya başladım. Önce bu seslerin geç kalmış bir düğün konvoyuna ait olduğunu düşündüm.
Öncelikle pek önemsemediğim ve pek de hazzetmediğim korna sesleri bana doğru yaklaşınca dönüp bakma gereği duydum. Kafamı çevirdiğimde, sabahın köründe bir ticari taksiyle Ford marka minibüsün yarış halinde olduğunu farkettim. İlk başta birbirine şaka yapan iki Angaralı şoför arkadaş diye değerlendirsem de, tam önüme geldiklerinde durumun böyle olmadığını farkettim.
Caddelerde hiç araba olmamasına rağmen sürekli birbirini geçmeye çalışan, ara ara birbirlerinin önüne kıran, başbaşa giderken açık camlarından birbirlerine bağıran iki arabadan ve şoförlerinden bahsediyorum. En son hatırladığım, ticari taksinin minibüsün önüne kırdığı ve minibüs şoförüne doğru "İn ulan aşşaa oorrnospuçucucuu!" dediği oldu.
Ulan arkadaş seyircisiz oynayamıyorlarmış gibi koskoca ve bomboş Ankara'da gelip önümde durdular iyi mi. Sarı ticari taksinin içinde, kavga bitse de gitsek diye bekleyen bir de yolcusu var.
Burası pek önemli değil ama minibüsü tarif etmem gerek. Ford marka, kısa burunlu olanlardan. Arka kapı(ları) çift ve kanatlı. Eskiden polis aracı olarak da kullanılanlardan. Yalnız bunda bir özellik daha var, arka ve yan camların yeri metal kaplı, içeriyi görmek mümkün değil. Muhtemelen mesleki amaçla kullanılan bir iş minibüsü.
Neyse, taksi önüne kırıp, taksi şoförü "İn ulan aşşaa oorrnssppuçocuu!" deyince, minibüs de doğal olarak firenledi. Taksi şoförü aracından çıkıp minibüsün kapısına kadar yürüdü ve minibüs şoförünü beklemeye başladı. Minibüs şoförü, sakin bir tavırla frenleyip ardından el frenini çekti, kapısını açıp dışarıya adım atınca taksi şöförüyle burun buruna geldi.
Minibüsçü arkadaş, aşağı inip de burun buruna gelince, taksi şöförüne kavga edeceği biri değil de, yolunda duran, geçmesini engelleyen biriymiş gibi davrandı ve hiç kabalaşmadan, elini omzuna dostane bir şekilde koyarak, hafifçe kenara alıp, kendisine geçebileceği kadar bir alan açtı.
Taksicinin ve (ve şahit yazarlar diye saklandığım yerden benim) şaşkın bakışlarımızla minibüsün arkasına doğru ilerledi. Arkaya vardığında minibüsün kanatlı kapılarını özenle ve her ikisini de aynı açıda tutarak sağlı sollu bir şekilde açtı.
Sanırım minibüsün kapıları sadece dışardan açılabiliyordu. Kanatlı kapıların açılmasıyla camları kapalı olan Ford minibüsün arkasından ben diyeyim 4-5 kişi, siz deyin 5-6 kişi sırayla aşağı atladı. Minibüs şöförüyle birlikte, ben diyeyim 5-6 kişi, siz deyin 7-8 kişi, taksici arkadaşı araya alıp önce yerden yere vurdular, daha sonra kaldırıp taksinin kaportasındaki bütün alanlara değdirdiler, sonra da minibüsün uzunlamasına dikdörtgen farlarını yalattılar.
Bu işlem benim için bir 15 dakika, taksici içinse bir yıl kadar uzun sürdü. Eski Yeşilçam filmlerindeki gibi filmin sonunda acı sirenleriyle polis ekibi çıkageldi. Polis gelene kadar taksiciyi küfürsüz, afatsız ve kusursuz bir şekilde ara vermeden dövdüler.
Polis gelince sanki sessizlik vardı da dağıldı gibi oldu. Komser olan abi "N'oooluuyor lan burada?!" diye sorma gereği duydu. Arkadaşlar devletin polisine nezaketsizlik olmasın diye dayağa ara verdiler.
Sanki önceden çalışılmış, konuşulmuş provası yapılmış gibi dayak atan ve yiyen herkes sıraya dizilip kafasını önüne eğdi. Küfürbaz taksici, yüzünde sonradan beliren bir kaç patates büyüklüğündeki şişle burnu kanayarak ileri atılıp ağlamaklı bir sesle "Komserim ben bu abilerden çok şikayetçiyim, beni hırpaladılar, kalbimi kırdılar!" dedi.
O ara ben camiye yukarı topukladım, zira "Aaa şu delikanlı da şahit!" dese okulu yakabilirdim. Şahit yoktu ama şişler ve morluklar derdini anlatmaya yetecekti. Gecenin tek hareketi, sessizliği yaran bu özel arkadaşlarımın hepsini polis toparlayıp götürdü. Komser abi en son "millet deliye hasret biz akıllıya hasretiz arkadaş yaağ!" diye söylendi kendi kendine.
Neyse, bu olaydan kendimce çıkardığım ders; "Eğer sonradan 'abilerim' diye ağlayacaksan baştan bir kere 'ornispiçocigi' demeyeceksin!" şeklinde oldu.
Daha yirmili yaşların başında bir Anadolulu delikanlı için güzel bir dersti.
Dayak yiyen ve atanların kulakları çınlasın.
Zengin & Yoksul: Dertlerini kime anlatırlar?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.