35,9851$% 0.26
37,4416€% 0.13
44,8115£% 0.3
3.315,02%0,58
2.866,21%0,35
9.813,89%-0,29
– Ne üzücü; böylesine güzel bir gün, böyle bir güneş ve ben gitmek zorundayım.
Sophie Scholl, henüz 22 yaşındaydı ve Hitler faşizmine karşı bildiri dağıttığı gerekçesiyle kafası kesilerek öldürülmeden hemen önce dudaklarından bu sözcükler döküldü. Marcela, Elisa, Juana, Marie-Louise, Enheduanna, Mirabal kardeşler ve diğerleri… Her biri tarihe geçecek mücadelelerin birer aktristi oldular. Her biri bugün birer kahraman olarak anılsalar da yaşadıkları dönemlerde baskının her çeşidini göğüslemek zorunda kaldılar.
Uruguay’ın “Aziz” lakaplı yazarı Eduardo Galeano, ülkemizde Süleyman Doğru’nun çevirisiyle Sel Yayınları tarafından yayınlanan kitabı, Ve Günler Yürümeye Başladı’da dünyanın dört bir yanından, tarihin dört bir anından mücadeleleriyle karanlığa ışık tutan kız kardeşlerin hikayelerine yer verdi. O hikayeleri sizler için derledik.
1901 yılında, Elisa Sanchez ve Marcela Grado isimli kadınlar Galiçya bölgesindeki A Coruna şehrinin San Jorge Kilisesi’nde evlendiler.
Elisa ve Marcela gizlice sevişiyorlardı. Düğün, papaz, imza ve fotoğraflarla falan durumu normalleştirmek için bir koca icat etmek gerekti: Elisa ismini Mario yaptı, damat kıyafeti giydi, saçını kestirdi ve sesini kalınlaştırarak konuştu.
Daha sonra gerçek ortaya çıkınca, İspanya’nın bütün gazeteleri bu iğrenç skandal ve utanmaz ahlaksızlık karşısında yeri göğü inlettiler ve bu acıklı fırsattan istifade, hiç satmadıkları kadar sattılar. Bu arada iyi niyeti suistimal edilen kilise bu işlenen kutsala saygısızlık suçunu polise ihbar edecekti.
Ve sürek avı başladı.
Elisa ve Marcela Portekiz’e kaçtılar.
Porto’da yakalandılar.
Hapisten kaçınca isimlerini değiştirdiler ve denize açıldılar.
Kaçakların izi Buenos Aires’te kaybedildi.
1876’da Mata Hari doğdu.
Lüks yataklar Birinci Dünya Savaşı sırasında onun savaş alanları oldu. Üst düzey askeri ve politik kudretli şahsiyetler kollarının büyüsüne teslim oldular ve Fransa, Almanya ya da en çok verene satacağı sırları onunla paylaştılar.
1917’de ölüme mahkûm oldu.
Dünyanın en çok arzulanan casusu kurşuna dizme mangasına veda öpücükleri gönderdi.
On iki askerden sekizi atışı ıskaladı.
1816’da, Buenos Aires Hükümeti Juana Azurduy’a erkeksi gayretinden ötürü yarbay rütbesi verdi.
Bağımsızlık savaşı sırasında İspanyolların elindeki Potost Tepesi’ni ele geçiren gerillalara komuta etmişti.
Savaşın erkeksi konularına kadınların karışmaları yasaktı, ama erkek subayların bu kadının erkeksi cesaretini hayranlıkla seyretmekten başka çareleri yoktu.
At üstünde çok mesafe kat ettikten ve kocasıyla altı çocuğundan beşini savaşta kaybettikten sonra Juana da öldü. Yoksulluk içinde, yoksulların en yoksulu olarak öldü ve ortak bir mezara gömüldü.
Neredeyse iki asır sonra, bir kadının başında bulunduğu Arjantin Hükümeti onu kadınsı cesaretine duyduğu saygıya istinaden generallik rütbesine yükseltti.
Onda sadece erkekler başlarını kaybetmediler. Giyotinin öldürüp unuttuğu kadınlar da oldu, zira onlar Kraliçe Marie Antoinette kadar önemli değildiler. İşte üç örnek:
Olympe de Gouges’un kafası, kadınların da vatandaş olduklarına inanmayı sürdürmesin diye 1793’te Fransız Devrimi tarafından uçuruldu;
Marie-Louise Giraud, Fransız ailesine karşı suç teşkil eden davranışlarda bulunmaktan, yani kürtaj yapmaktan ötürü, 1943’te Paris’te idam sehpasına yürüdü;
O sırada giyotin Münih’te bir kız öğrencinin Sophie Scholl’un kafasını, savaş ve Hitler karşıtı el ilanı dağıttığı için kesiyordu:
-Ne üzücü, demişti Sophie. Böylesine güzel bir gün, böyle bir güneş ve ben gitmek zorundayım.
1431 yılında bugün (30 Mayıs), on dokuz yaşında bir genç kız, Rouen’in eski Pazar yerinde canlı canlı yakıldı.
Odun yığının üzerine çıkarken başına geçirilmiş kocaman başlığın üzerinde şu yazılar okunuyordu:
Sapkın
Sabıkalı
Dinden dönmüş
Putperest
Yakıldıktan sonra külleri, bir köprünün üzerinden Seine Nehri’ne atıldı ki, sular onu mümkün olduğunca uzağa götürsün.
O Katolik Kilisesi ve Fransa Krallığı tarafından mahkûm edilmişti.
Onun adı Jeanne d’Arc’ti. Size tanıdık geliyor mu?
-Dünyadaki kadınların eşit haklara ulaşması yolunda bisikletin yaptığını ne başka bir şey ne de başka bir kimse yaptı, diyordu Susan Anthony.
Ve onun mücadele arkadaşı Elizabeth Stanton da şöyle diyordu:
-Biz kadınlar oy kullanma hakkına doğru pedal çeviriyoruz
Philippe Tissie gibi bazı doktorlar bisikletin düşük ve kısırlığa sebep olabileceği konusunda uyarırken, başka meslektaşları bu edepsiz aletin ahlaksızlığı teşvik ettiğini, zira mahrem yerleri seleye sürtündükçe kadınların zevk aldıklarını savunuyorlardı.
Gerçek şu ki, bisiklet yüzünden kadınlar kendi başlarına çıkıp dolaşıyor, evden uzaklaşıyor ve özgürlüğün tehlikeli zevkini tadıyorlardı. Ve yine bisiklet yüzünden, pedal çevirmeyi engelleyen o bunaltıcı korse elbise üzerlerinden çıkıyor ve müzedeki yerini alıyordu.
Nellie Bly yolculuğuna 1889 yılında başladı.
Jules Verne bu güzel genç kadının dünya turunu tek başına ve seksen günden kısa bir zamanda tamamlayacağına inanmıyordu.
Ama Nellie gezegeni yetmiş iki günde kucakladı ve bu arada gördüğü, yaşadığı şeyleri köşe yazılarında kaleme aldı.
Bu genç gazetecinin ilk meydan okuyuşu değildi, sonuncusu da olmadı.
Meksika hakkında yazmak için o kadar Meksikalılaştı ki, çok korkan Meksika Hükümeti onu kovdu.
Fabrikalar hakkında yazmak için fabrika işçisi olarak çalıştı.
Cezaevleri hakkında yazmak için kendini hırsızlıktan tutuklattı.
Tımarhaneler hakkında yazmak için delirmiş gibi yaptı ve rolünü o kadar iyi oynadı ki, hekimler onun zır deli olduğuna hükmettiler. Bu sayede, maruz kaldığı ve herhangi bir insanı delirtebilecek psikiyatrik tedavi yöntemlerini gözler önüne serebildi.
Nellie yirmi yaşındayken Pittsburgh’da gazetecilik erkek işiydi.
İşte o dönemde ilk köşe yazılarını yayınlama densizliğini yaptı.
Otuz yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı’nın ateş hattında mermilerden sakınarak sonuncuları yayınlayacaktı.
Alto Parana selvasında, dünyanın en güzel kelebekleri kendilerini teşhir ederek korunurlar. Sarı ya da kırmızı fırça darbeleriyle neşe katılmış siyah kanatlarını açar ve bir çiçekten diğerine hiçbir korku duymadan uçuverirler. Binlerce yıllık deneyimin neticesinde düşmanları bu kelebeklerin zehirli olduğunu öğrenmiştir. Örümcekler, eşekarıları, kertenkeleler, sinekler ve yarasalar onlara uzaktan, arada belli bir mesafeyi koruyarak bakarlar.
25 Kasım 1960 günü, Dominik Cumhuriyeti’nde Generaller Generali Trujillo’nun diktatörlüğüne karşı çıkan üç militan öldüresiye dövüldükten sonra bir uçurumdan atıldı. Bunlar Mirabal kız kardeşlerdi. O kadar güzeldiler ki, onlara kelebekler diyorlardı.
Onların ve eşsiz güzelliklerinin anısına, 25 Kasım Dünya Aile İçi Şiddet Karşıtlığı Günü. Ya da başka bir deyişle: küçük Trujillo’ların her evin içinde uyguladıkları diktatörlüğe karşıtlık günü.
1919 yılının sonlarında, iki yüz elli istenmeyen yabancı, Birleşik Devletler’e bir daha geri dönmemek üzere New York Limanı’ndan gönderildiler.
Onların arasında, aşırı tehlikeli yabancı olarak nitelenerek sürgüne gönderilen Emma Goldman da vardı. Emma mecburi askerlik hizmetine karşı çıkmaktan, doğum kontrol yöntemlerini yaymaktan, grev örgütlemekten ve ulusal güvenliğe karşı diğer saldırılarından ötürü birçok kez tutuklanmıştı.
Emma’nın birkaç cümlesi:
Fahişelik püritanizmin en büyük zaferidir.
Acaba bizim sürekli övülen ve kutsanan annelik görevimizden daha korkunç, daha kriminal bir şey var mı bu hayatta?
Eğer aklı kıtlar orada yaşıyorlarsa, Göklerin Krallığı acayip sıkıcı bir yer olmalı.
Eğer oy kullanmak bir şeyleri değiştirecek olsaydı, yasadışı olurdu.
Her toplum hak ettiği suçlulara sahiptir.
Bütün savaşlar, kendilerinin yerine ölüme başkalarını gönderen savaşmaktan aşırı korkan ödlek hırsızlar arasında yapılır.
Enheduanna’nın, yazının icat edildiği ve bugün Irak adını taşıyan topraklarda dört bin üç yüz yıl önce yaşadığı, yazı yazan, sözlerini imzalayan ve yasalar dikte ettiren ilk kadın olduğu, yıldızlar konusunda bilge, ilk kadın astronom olduğu, sürgün acısı çektiği ve Tanrıça İnanna’ya, aya, koruyucusuna yazarak şarkı söylediği ve doğurmak, dünyaya getirmek, dünyayı kavramak gibi, bir şenlik olan yazma mutluluğunu kutladığı biliniyor.
Oyuncu Bala Atabek okurlarını İstanbul sokaklarında dolaştırıyor
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.