34,9739$% 0.16
36,7420€% 0.28
44,1241£% -0.32
2.974,72%-1,04
2.647,78%-1,18
10.125,46%0,66
Nedeni nedir bilmiyorum ama “tevafuk” kelimesine her zaman inanıyorum. Yaşadığımız, gördüğümüz, karşılaştığımız her şeyin bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Rastlantı ya da tesadüf ile aynı anlamı içermez. Rastlantı ve tesadüf herhangi biriyle ya da bir şeyle denk gelmektir. Bu denk gelme durumunun altında anlam da yoktur. Ama tevafuk, sanki bir şey tarafından önceden belirlenmiş, planlanmış, sebep ve sonuç ilişkisine dayalıdır. Ayrıca “tevafuk” gerçekleştikten sonra sizi sonuca götürür.
Bana göre müthiş bir tevafukun sonucu olarak oluşmuş olan “Bir Bilim Adamının Romanı”ndan söz etmek istiyorum. Tevafuk dememin nedeni, büyük işleri başaran bilim insanı Mustafa İnan ile onun hayatını yazacak olan Oğuz Atay’ın hayatlarının kesişmesi. Yazarın hayatını kaleme aldığı bilim insanı, onun hocasıydı. Devlet yurdunda okuduğu için her zaman kendini halkına borçlu hisseden ve bu yüzden özel kurumlarda çalışarak büyük paralar kazanmak yerine devlet okullarında hocalık yapan büyük bilim insanı Mustafa İnan, ileride büyük bir yazar olacak olan Oğuz Atay’ın tevafukluğu bu anlamda çok önemli geliyor bana. Sonuç olarak o büyük bilim insanın hayatını, o büyük yazar kaleme alıyor.
Atay biyografik romanını yazarken mizahından ve edebi dilinden vazgeçmemiş. Eseri okurken bazen hafif gülecek bazen de duygusallaşacaksınız ama okuduğunuza asla pişman olmayacaksınız. Roman iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm Mustafa İnan’nın doğumundan eğitim hayatına kadar, ikinci bölüm de ise hocalığından ölümüne kadarki yaşam yılları anlatılıyor. Eser, Mustafa İnan’a benzeyen bir çocuğun fen fakültesinin giriş sınavını öğrenmeye çalıştığı kuyrukta başlıyor. Sınava girmiş diğer öğrenciler ona taşralı gözüyle bakıyor ve sınavı kazanamayacağını düşünüyorlar. Tam o esnada tören yan bloklarda bir tören vardı. O törende Mustafa İnan’a ölümünden dört yıl sonra ödül veriliyor. Taşralı çocuğun yanına orta yaşlı bir adam geliyor ve ona Mustafa İnan’dan bahsetmeye başlıyor. Çocuk bu sayede İnan hakkında çok şey öğreniyor. Oğuz Atay’da o adamın ağzından İnan’ın hayatını anlatmaya başlıyor.
Kitapta hikâye içinde bir hikâye anlatılıyor (üst kurmaca). Adana’da doğan Mustafa İnan fakirlik içinde büyüyor. Okula hiç defter, kitap götürmüyor. Babası, “bu çocuktan adam olmaz,” diyor. Lakin İnan okulda çok iyi notlar alıyor hatta arkadaşlarına ders anlatıyordu. Cihan harbi patlak verince ailecek Konya’ya taşınıyorlar. Burada M. İnan Divan Edebiyatı'na merak sarıyor. Daha sonra tekrar Adana’ya dönerek okuluna devam ediyor. İnan erken yaşta büyümek zorunda kalan çocuklardan biri oluyor. Liseyi birincilikle bitirerek üniversite sınavını da kazanıyor. Yaşlanıyor, büyüyor ve hastalanıyor. Yattığı hastanede hemşire ona serum veriyor ve o serum biter bitmez hemen değiştirilmesi gerekiyor. İnan hasta yatağında serumun damlalarını sayesinde ne kadar sürede biteceğini biliyor ve hemşireyi uyarıyor. Okuyucular için böyle bir adamın biyografisini okumak inanılmaz bir deneyim olacak.
Oğuz Atay onun için, “Eğer Mustafa İnan olmasaydı bilimde çok büyük bir boşluk olacaktı,” diyor. Okursanız çok sayıda paragrafın altını çizeceksiniz. Hayata mühendislerin gözlüğünü takarak yaşamaya bile başlayabilirsiniz.
Yazar: Oğuz Atay
Eser: Bir Bilim Adamının Romanı
Sayfa sayısı: 273
Tür: Roman
Yayın: İletişim Yayınları
Deli Kadın Hikâyeleri
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.