36,3015$% 0.06
38,0223€% 0.14
46,0029£% 0.28
3.425,59%0,14
2.935,05%0,07
9.916,89%0,82
23 Temmuz 2023 Pazar
Kar, kış, kıyamet: Abdülkadir Tamer'den bir öykü
Kaleminin gücüyle ayakta kalan babam: Burhan Arpad
... Ve Zonguldak
Yer altında Romanlar ve Gebenler
"Göğü kucaklayıp getirdim sana, kokla açılırsın"
İçimdeki cinayet (Altıncı Bölüm-FİNAL)
Thomas Edison, algısının yavaş olması nedeniyle okuyamayacağına karar verilerek okul yönetimi tarafından okuldan uzaklaştırılmıştı.
Michael Jordan, lisedeyken okul takımının basketbol seçmelerine katılmış; fakat kısa boylu ve çelimsiz olduğu için takıma alınmamıştı.
Albert Einstein, öğretmenleri tarafından “yetersiz” damgası yiyerek okuldan atılmıştı.
İsaac Newton'un anneannesi O'nun zekasından şüphe duyuyordu. Bunun yanı sıra, okuldaki ikinci yılında burs almak için girdiği geometri sınavında da başarısız olmuştu.
Shakira, sesi güzel bulunmadığı için lisede müzik korosundan çıkarılmıştı.
Kazım, sınıf düzenini bozduğu ve ön sıradaki kız öğrencileri taciz ettiği için öğretmen tarafından dersten kovulmuştu.
İyi de olmuştu; tam bir mal değneğiydi Kazım…
Seneler henüz ortaokul 1'i, aylar Mayıs'ı, saatler Türkiye saatiyle beden eğitimi dersini gösteriyordu. Bir önceki dersten kovulan Kazım, koridorda beklemesi gerekirken okulun arka bahçesinde sigara içmiş, teneffüs zili çalınca da sevinçle yeniden yanımıza gelmişti. Aldığı ceza, yüzünde anlamsız bir sevinç bırakmış gibiydi. "Ne olacak la, bişey olmaz" diyerek bize 'Yıkılmadım, ayaktayım' pozu kesti. Normalde de pis pis sırıtan, spontan duygusal çıkışlar yapan, okul idaresinin temsil ettiği otoriteyi her yerinden delen amaçsız bir karakterdi Kazım…
10 dakikalık teneffüsümüzde erkekler olarak sınıfta giyinecek, sonra sürü halinde okul bahçesine koşacaktık. Birbirinden renkli ve çakma markalı eşofmanlarımızla bayram namazından çıkmış çocuklar gibiydik. Hoşlandığımız kız öğrencilere kendimizi gösterecek, en iddialı jimnastik hareketlerimiz ve isabetli basket atışlarımızla resmen erkeklik panayırı düzenleyecektik.
Kızların soyunma odası ve içinde yaşananlar ise ortaokul hayatımızın en gizemli mevzusuydu; bunu şimdilik geçelim…
Beden eğitimi hocasından gelen düdük sesiyle, İsrafil Sur'a üflemiş gibi heyecanlanıp hemen tek sıraya geçtik. Kendisi henüz görünmüyordu, sadece düdüğü duyduk (Bedencinin önce düdüğü duyulur). Sıramız fazlasıyla nizamiydi. Dersin heyecanından dolayı Kazım bile bu ip düzenini bozmadı. Hatta karnı dışarıda görünen bir arkadaşımızı "Şşt, lan İbo, düz dur, s.ktrme belanı!" şeklinde ikaz etti. Beden eğitimi hocamız sonunda geldi. Onun eşofmanı orijinaldi. Sert bakışları, dik duruşu ve güneş gözlükleri ile tabur komutanı gibi karşımızda duruyordu. Birkaç saniye boyunca hiç konuşmadan üzerimizde göz gezdirdi. Hemen arkasında da içinde bir sürü top olan fileyi taşıyan arkadaşımız vardı. Hoca, fileci kardeşimize el işareti ile "Fileyi aç" talimatı verdi. Bize de diğer eliyle "Serbest etkinlik, istediğinizi oynayın" talimatı verdi. Hepimiz coşkuyla bağırdık, Kazım da iki koluyla "Aha, böyle geçirirler" hareketi yaptı (Kime ne mesaj vermek istediğini anlamadık). Herkes tuttuğu topla birlikte koşarak sahaya yayıldı…
Okul bahçesine tam bir kaos hakim oldu. 5'erlikten ölümüne çift kale maç yapanlar, voleybol topunu ayağında sektirip kızlardan tepki alanlar, basketbol oynarken kafa topuna çıkanlar, ısınma hareketi yapan profesyoneller, karnı ağrıdığı için köşede oturan kızlar ve bu panayırdan uzak kalıp sınıfta bekleyen talihsiz nöbetçi öğrenci… Bir ortaokul ambiyansından beklediğimiz her detay, Milli Eğitim tarafından ince ince işlenmiş gibiydi. Ben de o sırada 1.60'lık boyumla potaya smaç basmaya çalışıyordum (Zeka ve hayal açısından sınıfın çan eğrisini bozmamıştım). Arada bir de kim ne yapıyor diye etrafa bakıyordum. Şort giyen bir kız arkadaşımızın olmaması hevesimi kursağımda bıraksa da bahçenin hiçbir yerinde Kazım'ın olmaması aklımda büyük bir soru işareti bırakmıştı.
Turnikeye kalkan rakibime blok yapma niyetiyle havalandığımda Kazım'ı gördüm. Elinde kola kutusuyla kantinden çıkmış, pis pis sırıtarak bize doğru geliyordu. Bir yandan kolayı fondip yapmaya çalışıyor diğer yandan da voleybol grubundan Merve'yi dikizliyordu. İçtikçe kafayı bulup kızlara laf atan adamlar gibi görünüyordu (Tabi bu kadar detaya odaklanınca elin oğlu o turnikeyi sayıya çevirdi, küfür yedim). Kazım son yudumu da kafaya diktikten sonra eliyle kendini işaret etti. Bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibiydi. Yanımdakilere "Durun abi, bir şey oluyor çocuğa" diye uyarıda bulundum. Kazım'a döndük. Kola boğazına durdu zannettik, öylece kalakaldık. Kazım bizi yine şaşırttı ve kafasını semaya doğru kaldırarak insanlık tarihinin belki de en yüksek desibelli geğirişine imza attı. O sesle birlikte birkaç kuşun panikle havalandığını gördüm. Sesi duyan herkes bir an elindeki topu bıraktı. Hepimiz Kazım'a bakıyorduk. Durumun şokundan çıkanlar hemen gülme krizine girdi. Kızlar oy birliği ile "Öff, salak ya, bu ne!" şeklinde tepki verdiler. Oyunumuza devam etmek istedik; ancak Kazım aurası ile bizleri rehin almıştı. "Dur bak, daha bitmedi, iyi bakın" dedi. Hala sırıtıyordu. Merakla ne yapacağını bekledik. Resmen AVM’de illüzyonist izler gibiydik. Kazım elindeki boş kola kutusunu yere koydu. Penaltı atan futbolcu gibi gerildi ve var gücüyle kutuya abandı. Tüm erkekler kutunun havada uçuşunu ve uçarken de içinde kalan son damlaları fıskiye gibi sağa sola saçışını izledik. İzlemez olaydık…
O birkaç salise boyunca yer çekiminin hiç var olmamasını ne kadar arzu etmiştim anlatamam! Usta nişancı Kazım, biraz önce işaret ettiği ve kendi halinde voleybol oynayan Merve'yi kola kutusu ile alnından vurmuştu. Merve acı içinde yerde kıvranırken takım arkadaşları koşarak Kazım'ı beden hocasına şikayet ettiler. Kazım ise o an hala, "Tam isabet!" anlamına gelen el kol hareketleri tasarlıyordu. İçerlendik ve arkadaşımıza üzüldük. Birkaç gülen oldu, onları da susturduk. Kazım ilk celsede uzaklaştırma cezası aldı. Merve de hastaneye götürüldü. Merve’nin kafasına atılan dikişi, tüm insanlığa atılmış gibi değerlendirdik. Toplumsal duyarlılığımız bizi buna mecbur kılmıştı.
Geçen gün İnstagram hesabımda gezinirken “Tanıyor olabileceğiniz kişiler” panelinde evli bir çift fotoğrafı gördüm. Takip butonuna tıklamamdan birkaç dakika sonra kabul edildim. Gördüğüm fotoğrafları dikkatlice analiz ettiğimde ortaya resmen bir National Geographic belgeseli çıktı: Kazım ve Merve evlenmişlerdi!
Flashback'i istemsizce hızlı yapınca içim kalktı…
Kazım yine aynı sırıtışla Merve'nin ayağına basıyordu…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.